medyauzmani.com
Üçüncü sektör veya gönüllü kuruluş nedir? ” efendim – Yerel Haberler

Üçüncü sektör veya gönüllü kuruluş nedir? ” efendim

Gönüllü örgütlenme kavramıyla ilgili terminolojik tartışmalar çok fazla… Bu nedenle gönüllü örgütleri tanımlamaya çalışırken kavramı hem toplumsal hem de hukuki açıdan incelemek gerekli hale geliyor.

“Üçüncü sektör” olarak da adlandırılan gönüllü kuruluşlar, giderek çağdaş demokrasilerin “olmazsa olmazları” arasında görülüyor. Bu olgu, Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) tarafından hazırlanan Türkiye Üçüncü Sektör Raporu’nda da vurgulanmaktadır. Rapor, çağdaş demokrasilerde üç sektör olduğunu belirtmektedir. Birincisi, kamu hizmetlerinin ve yönetiminin yürütüldüğü kamu sektörü, ikincisi kar amaçlı faaliyet gösteren özel sektör ve üçüncüsü ise vakıf, dernek gibi kar amacı gütmeden kamu görevlerine gönüllü olarak katılan gönüllü kuruluşlardır. Gönüllü kuruluşların önemine vurgu yapılan raporda, “her modern katılımcı ve çoğulcu demokrasinin ancak üçüncü sektörü kadar güçlü olacağı” kabul ediliyor.

Gönüllü kuruluşlar yaşayan birer organizmadır.

Katılımcı ve çoğulcu demokrasileri destekleyen gönüllü kuruluşların, toplumdaki her kuruluşla aynı organizma niteliğine sahip olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle gönüllü kuruluşlar; Doğan, gelişen, kendini koruyan veya parçalanan bir varlıktır. Bu bakımdan tarihsel bir süreci de vardır. Bir toplumsal yapıyı oluşturan gönüllü kuruluşların üyeleri kendi rollerini üstlenmekte ve bu roller yerine getirilmediğinde örgüt ortadan kalkabilmektedir. Aynı organizasyondaki insanlar, paylaştıkları ilişkiler ağı içinde bir organizasyona girerler. Başka bir deyişle, organizasyon, üyelerin karşılıklı ilişkileri, grup yapısı ve yönetim sistemi tarafından belirlenir.

Gönüllü kuruluşların temel özellikleri

Gönüllü kuruluşların en önemli ve önemli özelliğinin, kuruluşun gönüllülük esasına dayanması olduğu söylenebilir. Bu gruplar çoğunlukla farklı zihniyetteki insanların herhangi bir çıkar gözetmeksizin ortak bir amaç için bir araya geldikleri örgütlerdir.

Gönüllü kuruluşlar, yalnızca örgütün oluşturulması ortak amacına hizmet eder. Bu nedenle, bu kuruluşlar kar amacı gütmez. Bu özelliği de onları özel sektörden ayırmaktadır. Örgütlerin mali kaynakları sınırlıdır. Bunun da etkisiyle küçük çapta örgütlenmeleri de gerçekleşmektedir.

Gönüllü kuruluşların bu özellikleri yani gönüllülük esasına dayalı olmaları, kar amacı gütmemeleri, mali kaynakları sınırlı ve küçük ölçekte örgütlenmeleri kamu kurum ve kuruluşlarından ayrılmaktadır. Diğer bir deyişle, gönüllü kuruluşların bir diğer özelliği de “herhangi bir grup ya da kuruluşa ait olmama” olarak gösterilmektedir. Ancak bu bağımsız kuruluşlar, bireyleri ortak amaç ve hedefler etrafında birleştirerek ve böylece kamuoyu oluşturarak siyasi irade ve yönetimi etkileyebilirler.

Gönüllü kuruluşlar halkın bir parçası mı?

Gönüllü kuruluşların kamu yönetiminin bir parçası veya uzantısı olduğu da söylenmektedir. Ancak, gönüllü kuruluşların özel sektör gibi sadece kâr amacı ile kurulmadığına dikkat çekiliyor. Kâr amacıyla kurulan şirket ve şirketler, yapıları, amaçları ve işleyişleri gereği gönüllü kuruluşlardan beklenen görevleri yerine getiremezler. Bu nedenle birinci sektör kapsamına giren bir faaliyetin yapılabilmesi için özel sektör ve vatandaşlar tarafından gönüllü olarak ve kar amacı gütmeksizin bir gönüllü kuruluş kurulması ve kamu tarafından desteklenmesi gerekmektedir.

Buraya kadar temel özellikleri sıralanan gönüllü kuruluşlara bir tanım vermek gerekirse, Meral Dinçer Nazlı Oğlu’nun yaptığı tanımdan hareketle şu gönüllü kuruluş algısı çizilebilir: hedefleri ve uygulamaları dünyanın ve Türkiye’nin şartlarına göre değişmekte, yani kendini yenilemektedir. Kamuoyunu şekillendirerek, gerektiğinde kamu yönetimine destek vererek, olumsuzluklara rağmen sesini yükselterek çok sayıda insanı kendine çekebilen, enerjik ama ses çıkardıklarını da mantıklı bir şekilde anlatabilen küçük ölçekli kuruluşlardır.”

Türk hukuk sisteminde gönüllü kuruluşlar

Küresel ölçekte tek bir tanımı olmayan gönüllü kuruluş kavramına Türk hukuk sisteminde de rastlanmamaktadır. Ancak bu örgütlerin dernek veya vakıf statüsünde somutlaştığı kesin olarak bilinir ve kabul edilir. Türk hukuk sisteminde siyasi partiler dışında üç tür tüzel kişilik vardır. Özel sektördeki bu şirketler arasında ticari faaliyette bulunan ve kar amaçlı faaliyet gösteren kuruluşlar bulunmaktadır. İş yöntemleri de ticaret hukuku tarafından düzenlenir. Bu bağlamda kar amacı gütmeyen ve toplum için bir şeyler yapma isteğini ifade eden gönüllü kuruluşların sadece dernek ve vakıflardan oluştuğu görülmektedir. Hukuki yapıları medeni hukuka, dernek ve vakıflara ilişkin kanunlara dayanan gönüllü kuruluşlar, özel tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.

Görüldüğü üzere, Türk hukuk sisteminde, gönüllü kuruluş olarak açıkça adlandırılmasa da, bir gönüllü kuruluşun sahip olması gereken tüm unsurları taşıyan kuruluşların olduğu söylenebilir. Avrupa Konseyi de çeşitli yayınlarında gönüllü kuruluşların dernek ve/veya vakıf statüsündeki kuruluşlar olduğu iddiasını kabul etmektedir. Bu kuruluşlardan dernekler, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere belirli sayıda kişi tarafından kurulan tüzel kişiliklerdir. Öte yandan, kuruluşlar bir veya daha fazla kişi tarafından belirli bir amaç için ayrılan varlıklardan oluşur.

Dernek ve kurumlar dışındaki bazı kuruluşların da hem dünyada hem de Türkiye’de gönüllü kuruluş olarak kabul edildiğine dikkat çekiliyor. Bu değerlendirme kavram karmaşasını da beraberinde getirmektedir. Tartışmanın ortaya çıkmasının nedeni, gönüllü kuruluşların artan prestijini ve önemini kıskanan bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kendilerini gönüllü kuruluş olarak tanımlamalarıdır. Buna göre, kanunla kurulan üniversite enstitüleri, belediyeler ve meslek odaları gibi bazı kamu kurumları kendilerini gönüllü kuruluşlar olarak tanımlamaktadır. Ayrıca bakanların ve devlet başkanlarının bile gönüllü kuruluşlar kurduğu görülmektedir. Amaç, sınırlı bütçeleri artırmak veya uluslararası destek aramak olabilir. Örneğin Nepal’de çevrenin korunması için kurulan King Mahendra Vakfı bu yaklaşımın bir örneğidir. Ancak bu durum yani bazı kamu kurumlarının kendilerini gönüllü kuruluş olarak tanıtmaları kavram karmaşasına yol açmakta ve bu durum akıllara bu kuruluşların nasıl “sivil toplum” olabileceği sorusunu getirmektedir.

Kavram karmaşasının sadece yerel hukuk tartışmalarından değil, İngilizce terimlerin Türkçe eşanlamlılarının tam ve doğru olarak kurulamamasından da kaynaklandığı söylenmektedir. Buna göre, kargaşanın birinci nedeni, İngilizce’de “STK’lar” olarak tanımlanan bu kuruluşların Türkçe’de zorla “STK” olarak adlandırılmasıdır. Yani kısaca STK olarak adlandırılan bu kuruluşların artan önemini kıskanan pek çok kuruluş kendilerini STK olarak tanımlamaktadır. bu içerikte; Üniversitelere bağlı belediyeler, meslek kuruluşları, enstitüler veya araştırma merkezleri kendilerini STK olarak tanımlayabilirler.
Bu noktada kendilerine zaman zaman gönüllü kuruluşlar adını veren bu kuruluşlar ile dernek ve vakıfları birbirinden ayırmak gerekmektedir. Yerel yönetimler gönüllülük esasına göre kurulmaz, aksine kamu otoritesini temsil eder. Aynı şekilde üniversitelere bağlı enstitü ve araştırma merkezleri de kamu gücünü kullanmaktadır. Çalışanları memur sıfatını taşır ve bütçeleri devlet bütçesinin bir parçasını oluşturur. Meslek kuruluşlarının gönüllülük unsuru dışında sebepleri vardır. Avukat, mimar, mühendis gibi meslek mensuplarının işlerini yapabilmeleri için ilgili odalara kayıt olmaları gerekmektedir. Ancak gönüllü kuruluşlarda yükümlülük ilkesi yoktur. Özel sandık ve kanunların idaresinde vakıf adı altında kurulan ancak resmi makamlarca yönetilen vakıflar bile gönüllü kuruluş sayılmaz.

Dikkat ve baskı grupları

Gönüllü kuruluşlar, çıkar ve baskı grupları ve yurttaş inisiyatifleri arasında da ayrım yapmak gerekir.

Çıkar grupları, bu çıkarları korumak ve ilerletmek için kendi aralarında çıkar bağları olan kişiler tarafından oluşturulur. Baskı gruplarında ise toplumdaki çeşitli toplumsal güçler bilinçli olarak örgütlenirler ve kendi çıkarları doğrultusunda toplumsal çıkarları iktidara aktarırlar. Bu gruplar, karar alma süreçlerine katılarak kitlelerin gerçek iradesini belirleyen ve meşruiyetini yönetime veren çoğulcu gruplardır. Gönüllü kuruluşlar çıkar ve baskı gruplarına benzese de temel nitelikler açısından farklılıklar vardır. Nitekim dernek, vakıf gibi gönüllü kuruluşlar, aralarında çıkar bağı olan bireyleri bir araya getirseler de, bu kaygı belirli bir kişi veya grubun çıkarlarından ziyade toplumsal çıkarları önceler ve hedefler.

Vatandaş inisiyatifleri ise kısa vadeli, yerel ve bölgesel sorunlara odaklanan, yetkilileri harekete geçiren veya kendi çabalarıyla bir şeyler değiştirmek veya yaratmak için kurulmuş, biraz dağınık örgütlerdir. Olay, amaç, alan ve süre bakımından sınırlı olduğu için ilişkilendirme kategorisi dışında kalmaktadır. Ancak dernek, vakıf gibi gönüllü kuruluşların da belli konularda baskı grupları oluşturabileceği unutulmamalıdır. Gönüllü kuruluşların yönetimin katılmadığı bir karara karşı seslerini yükseltmelerinin ve söz konusu kararla protesto, yürüyüş, miting gibi çeşitli yollarla etkileşime girmelerinin ve karşı çıkmalarının nedeninin, yönetimde etkili olmaya çalışmaları olduğu söylenebilir. yönetimin baskı grubu oluşturma kararı.

yazar:sen Kaplan’sın

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın