medyauzmani.com
Türkler arasında yemin ve kan kardeşliği | YerelHaberler – Yerel Haberler

Türkler arasında yemin ve kan kardeşliği | YerelHaberler

İnsanoğlu varoluşundan beri ifade ettiği duygu ve düşüncelerinin gerçekliğini korumak istemiştir. Sözü boş olan insanlar toplumun sevmediği ve özünde kendileriyle barışık olmayan tiplerdir. Bunun için, kişisel ve toplumsal bir tepki olarak, insanlar sözlerini büyük güçlerin ve kutsal değerlerin gölgesinde ifade etmeyi seçiyorlar. Bu tavır, kimsenin yanlış hareketler veya yanlış sözler için kullanamayacağı bir araç olduğuna inanılan değerlere yönelme içgüdüsünden kaynaklanmaktadır.

Türkler tarihin en eski dönemlerinden beri belli kutsal değerlere sahip bir millettir ve bu değerlere dayalı bir yaşam tarzına sahiptir. Milli ve manevi değerleri yüksek olan toplumların hayatında hiçbir şekilde konuşulamayacak kutsal şeyler vardır. Örneğin Türk geleneğinde Türk han kelimesi üzerinde tartışmak ya da onu sorgulamak uygun değildir. Çünkü Türk Hanı, Allah’ın “kut” verdiği kişidir. Üstelik han, zarif taşra hükümdarları ve bilgelerine danışmadan konuşmaz. Bu nedenle hanın sözü tartışmasız yerine getirilen bir emirdir.

Kağan’ın sözünün bu kadar önemli olmasının sebeplerinden biri de şüphesiz Allah’ın verdiği ‘kut’ ile ülkeyi yönetmesidir. Diğer bir deyişle, acıyı yaratan Cennet Tanrısı’nın devlet üzerindeki üstünlüğü “kutsal” han’da vücut bulmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi Türkler, Allah’ın yeryüzündeki üstünlüğünü kayıtsız şartsız kabul eden, O’nun varlığına ve birliğine yürekten inanan bir halktır. Eski zamanlarda insanlar ateşe, kayalara, heykellere veya doğa güçlerine tapıyorlardı; Yüzlerce tanrı olduğuna inanan Türkler, birçok milletin ancak binlerce yıl sonra inanmaya başladıkları yüce bir fikri -yani tek Tanrı inancını- benimsemişler ve yerin ve göğün tek sahibi olan Ülgen’e tapmışlardır.

Yazılı tarihimizin başlangıcı olarak kabul edilen Orhun yazıtlarından önce, Türk milletinin inanç ve değerlerinin, Türk destan ve efsanelerinde Türk milletinin hayatında ciddi bir yer tuttuğu açıkça görülüyordu. sözlü edebiyat ürünleri olarak sunulur. Yaratılış Destanı’nda, “Dinleyin ey insanlar, varlık yok demeyin. Varlık yok deyip yok olup gidiyor.” K.’nın Ergenekon destanında “Türklerin geldiği memlekette akarsular, pınarlar, çeşitli bitkiler, yemişler, avcılık vardı. Böyle bir yeri görünce Yüce Allah’a şükrettiler” dediği Ülgen’in sancılı yaradılışı. .” Türklerin sahip oldukları her şey için Allah’a şükrettiklerinden bahsedilir. Oğuz Kağan Destanı’nda, “Oğuz Kağan bir gün Allah’a yalvarırken karanlık çökmüş, gökten semavi bir nur inmiştir.” Oğuz Kağan’ın huysuz biri olarak görülen Oğuz Kağan’ın inzivaya çekildiği anları anlatır.

Kül Tigin’in kitabesinde, “Tengri yarlıkaduk’un çare sandığımın hanı olurdum. Han olduğumda kuşum yoktu.” [Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum üçün, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım.] Bu kıssa gösteriyor ki, asil milletimiz binlerce yıldır dünyadaki her şeyin Allah’ın dilemesiyle olduğuna, O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile kıpırdamadığına inanmıştır. 12. yüzyıla geldiğimizde Dede Korkut destanlarında “Ey Dirse Han, bana kızma, kırıcı söz söyleme. Kalk, kahverengi çadırını yere kur, attan aygır kes, deveden deve, koyundan koç.İçteki Oğuzları ve Dıştaki Oğuzları toplayın,Acıktıysanız doyurun,Çıplak görürseniz donatın.Borçlu borcundan para bozdurur,Dağ gibi et yığınları. , göl gibi kımız… Büyük bir ziyafet ver, dilek tut, Olur ki, bir ağızdan çıkan duanın bereketiyle Allah bize bir çocuk verir, Topaç gibi.” Bu da gösteriyor ki Türk milleti gerçeği içselleştirmiştir. Allah’ın güzel ahlakıyla bir arada yaşamanın gerekli olduğu.

Bütün bu örnekler göstermektedir ki Türkler hangi dinden olurlarsa olsunlar tarih boyunca inanca ve kutsal şeylere sahip olmuştur. Bu yüksek din ve ahlak toplumunun “yemin etme” (yemin etme) adeti, insanların en kötüsünün bile, uğrunda tapınma ateşiyle yandığı ulu Tanrı’yı, gazabından korkmak için kullanamamasından doğmuştur. yalanlarda ve sözlerini karşısındakine inandırıcı kılma zorunluluğunda. Allah ve toplum için kutsal olan sözlü kanunlar olan Türk örf ve adetleri, üzerine yemin edilen söz veya davranışlara şahit olmuştur. Böylece gerçekliği kabul edilen, geri dönüşü olmayan ve vazgeçilmez deneyimler ortaya çıktı. Özellikle yazının icad edilmediği dönemlerde, yazılı bir metin üzerinde uzlaşmanın mümkün olmadığı dönemlerde “anlaşma” kutlamaları ile gelecekte değiştirilemeyecek bir konuda fikir birliğine varılmıştır.

Türk gelenek ve göreneklerinde “yemin” kavramı çok yaygın bir yaşamı ifade eder. Bu kavramda ‘içmek’ fiili, bir şey içmek veya yutmak anlamında kullanılmaktadır. Eski Türk geleneğinde birden fazla kişinin bir söz veya davranışa razı olduğu ve Allah’ın şahitliğiyle tasdik ettiği ‘yemin etme’ geleneği vardır. En az iki Türk bir şey için söz verdiğinde kımızı “yemin” adı verilen bir su kabına koyarlar ve yemin edenler/söz verenler bileklerini keserler ve o kaptaki kımıza birkaç damla kan damlatırlar. . Bu mübarek sözleşmeye katılan herkesin kanı tasa döküldükten sonra herkes yemin denilen şeyden bir yudum aldı ve böylece geri dönülmez bir şekilde yemin etti. Bu törensel sözleşmeye “yemin” adı verildi. Küfür edenlere “anda” denir ve Türk geleneğine göre bu söz asla geri çevrilmez.

İskitlerden söz eden Herodotos’un anlaşmaya varmak üzereyken kendilerini bıçakla kesip kanlarını bir bardağa şaraba döktüğü ve ardından silahlarını suya daldırdığı kan kardeşliği ve yemin töreni de görülür. bu kanlı şarap ve dua etti ve kabul etti. Cengiz Han ile Kamuka arasındaki kan kardeşliği ve iletişim hakkındaki tarihi gerçek, “Moğol” filminde birçok yerde denenmiştir. Aşağıdaki videonun 08.35 dakikasında Yesügey’in oğlu Cengiz Han’ın Börte adında bir kızı evliliğe seçtiği sırada şerefine kadeh kaldırıldığı ve bir nevi yemin edildiği görüldü. Saat 19.50’de Yesügey’in düşman aşiretler tarafından zehirlenmesi halinde, “Onlar bizim düşmanımız, bu muameleyi kabul etmeliyim. Kağan Yesügey olarak geleneği bozarsam düzen bozulur” dedi. İşte anlaşmanın bir örneği:

Abdülkadir Anan, Türkler arasındaki yemin tarihini Türk Hunlarına taşırken, yemin ritüellerinin unsurlarını kan ve silah saymak, hediye vermek, ne varsa kovalamak, ayı başlı ve derili olmak üzere birkaç başlık altında birleştirmiştir. ve tırnak yalamak. Erhan Akta’nın ifadesiyle “Türk kültür çevresinde bir yemin şekli olan ve genellikle kişisel ilişkileri pekiştirmek amacıyla yapılan gelenek, sembolik ve/veya gerçek anlamda tarafların kanının içilmesi şeklinde kendini gösterir. kanlarının birbirine karışması Macarlarda da görülür, Macar kültüründe hükümdar tayin edildiğinde hükümdara sadakat beyanının bir göstergesi olduğu anlaşılır.” Ayrıca kimliği bilinmeyen bir Macar kralının seçilmesi sırasında yaşanan şu olay, bu geleneğin bir Altay kabilesi olan Macarlarda da görüldüğünü göstermektedir: “Bu yedi seçkin kişi, soy itibariyle asil, savaşta yiğit ve sadakatlerinde sebatkar kişilerdi. Almos’a aynı iradeyle dedi ki: “Bugünden itibaren senin için bir han ve bir hükümdar seçtik ve nerede talih seni bulursa seni takip edeceğiz. Sonra kanlarını bir fıçıya döken bu yedi kişi, Han Almos’a yemin ettiler. Ve müşrik olmalarına rağmen, kendi aralarında yaptıkları yeminleri ölünceye kadar tuttular.”

Günümüz Türkiye Türkçesinde “yemin etmek” ifadesinin yanlış bir kullanımı vardır. Bu durum “yemin etmek” ve “yemin etmek” kelimelerinin birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Sözlüğümüzdeki “anlaşma” kelimesi, insanların “yemin” etmesi anlamında yaygın olarak kullanılan bir kelimedir ve etimolojik kökeninde bu olay yatmaktadır. Ayrıca içki kültüründe her insanın kadeh kaldırırken “Sağlığına, şerefine” gibi bir tabirle ağzına kadeh götürmesi de bu geleneğin izlerini taşımaktadır. Göktürk alfabesindeki “nt” seslerinin karşılığı olan “” mührü, yukarıda anlatılan “yemin etme” prosedürünü anlatmaktadır. Eski Türkçe’de tulu veya gamçak denilen bir tasa damlayan üç damla kanı gösteren bu görsel, Göktürk yazısının Türk kültürünü, gelenek ve göreneklerini ne kadar iyi yansıttığını da gösteriyor.

Eski Türk adetlerine göre, devlet başkanı olan han, “yemin töreni” yapar, kadehini kaldırır ve Allah’ın huzurunda halkına söz verirdi. İslam’dan önce yaygın olarak sürdürülen bu gelenek, Türklerin İslam’ı kabul etmesinden sonra giderek azaldı. Ancak uzun yıllar bu gelenek olarak devam etti. “Şimdilik” yeminli olan kişiler kan kardeşi olarak kabul edilir. Kan kardeşliği, Türk inançlarında bugün de varlığını sürdüren bir törensel akittir. Bileğini veya parmağını bir damla kan sızacak şekilde kesen insanlar, birbirlerine dokunarak kanlarının “karıştığını” zanneder ve “Bundan sonra kan kardeşiz” derler. onaylamak.

Yemin töreninde kullanılan tas (tulu) özel olarak yapılmıştır. Haluk Berkmen’in deyimiyle “Türk toplumlarının çeşitli kutsal hayvanları bu kaba dökülmüştür. Bugün müzelerde sergilenmekte olan Türk toplumlarının yeminlerine baktığımızda dikkatinizi çekerim ki bu bardaklar Hz. boynuz gibi kıvrıktır.geyik gibi hayvanlar işlenmiştir ve islam öncesi türk toplumlarında kutsal sayılan at, vaşak, dağ keçisi ve aslan tulu ile estetik bir görünüm kazanmıştır.bu kapların yapımında dağ keçisi boynuzu kullanılırken, altın veya gümüş, bazen de bakır madenleri zamanla kullanıldı.” Aslında bu kaseye büyük önem verilmiş ve Yueji kralının başı altından, yemin kupası yapılmıştır. Bu ödülle büyük eyalet ve bölüm sözleşmeleri yapıldı. Göktürk devleti kendisini eski Khu’an devletinin varisi olarak görüyordu. MÖ 43’te Hunlar ve Çin elçileri arasında “gözlük” kullanılarak anlaşmalar yapıldı. Onun sözleriyle anlatıldığı gibi, bazen bir düşmanın kafatasından yapılabileceği gösterilmektedir.

Kısacası, bir ritüel olarak yemin, Türk tarihi ve kültürünün en eski zamanlarından beri Türk geleneğinde, özellikle yazılı anlaşmaların yerini alacak nitelikte oldukça önemli olmuştur. Talib Reşid Galip, “Ey büyük Atatürk! Açtığın yoldan, gösterdiğin hedefe, ant içerim ki, durmadan yürüyeceğim!” Sadece ağızdan ağza da olsa binlerce yıl sonra devredilecek kadar güçlü bir törensel sözleşme olarak ulusumuzun ruhu.

YerelHaberler

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın