medyauzmani.com
Parfümün inanılmaz tarihi «Sir – Yerel Haberler

Parfümün inanılmaz tarihi «Sir

Koku, beş duyumuz arasında günlük faaliyetlerimizin vazgeçilmez belirleyicisidir. Diğer duyulardan farklı olarak edebi, tarihi, dini, kültürel, felsefi ve bilimsel açıdan çok şaşırtıcı bir tarihsel serüveni vardır. Koku kelimesinin Türkçe anlamı, “şeylerden yayılan küçük parçacıkların veya salgıların burun zarı üzerindeki alıcılardan beyne ulaşarak ürettiği duygu” olarak tanımlanmaktadır. Koku ve kokunun insan yaşamında aldığı yer üzerine yapılan araştırmalar da pek çok açıdan insanoğlunun medeni gelişim serüvenini özetlemektedir. Koku Latince’de “fumum” olarak bilinir. Fumum kelimesi günlük kullanımda “duman” anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi biraz daha incelediğimizde “parfüm” kelimesinin Latince “perfumum” kelimesinden geldiğini görürüz. Bu kelimede daha çok duman şeklinde yükselen ve yayılan şeyler için kullanılır. Bugün parfüm kelimesini “duman yayan” anlamında kullanmak çok şaşırtıcı olur.

Atinalı Theophrastus, aromalar dünyasının ilk araştırmasını yaptı. Theophrastus, bitkiler ve kokuları üzerine yaptığı çalışmalarla “Botaniğin Babası” unvanını aldı. Theophrastus’un aromalara ve şifalı bitkilere olan tutkusu, öğrencisi Makedonyalı Büyük İskender’i de etkiledi. Dünya tarihini şekillendiren ünlü Asya yolculuğu sırasında karşılaştığı bitkiler ve ilginç aromatik nesneler, Büyük İskender tarafından hocası Theophrastus’a gönderilmiştir. Theophrastus bu konulardaki çalışmalarını dokuz ciltlik De Causis Plantarum (Bitkiler Üzerine Mektuplar) ve iki ciltlik De Historia Plantarum’da (Bitkilerin Tarihi Üzerine) yazdı. Theophrastus’un bu eserleri günümüze kadar parfüm ve şifalı bitkiler için başlıca başvuru kaynağı olmuştur. Theophrastus’un eserleri, Roma uygarlığı üzerinde derin bir etki yaratmış, kokuyu Roma kültüründe özel bir çalışma alanı haline getirmiştir. Koku, Roma hamamlarından saraylara, tekstil fabrikalarından kiliselere kadar her yerde özel bir araç olarak kullanılmaktadır.

İnsanlar çok eski zamanlardan beri kokunun canlılar üzerindeki etkilerini araştırmışlar ve bunu hem medikal hem de kozmetik alanında farmakolojinin bir çalışma alanı olarak görmüşlerdir. Tıbbi ve estetik kaygılara ek olarak, kokunun ayinsel etkisi de kokuyu dinler için önemli bir konu haline getirmiştir.

Koku ilginç bir duygu aktarımı sağladığı için hem ikna hem de yönlendirme için çok uygun bir araçtır. Örneğin, olumlu bir etkiye sahip olan koku sayesinde, kötü bir ortam algısını olumluya dönüştürmek mümkündür. Bu güzel koku özelliği onu tüm dinlerin ritüelleri ve kutsal mekanları için vazgeçilmez kılmıştır. Müslüman mimarlar caminin inşası sırasında minare harcına aromatik maddeler katmışlar, rüzgarı ve koku moleküllerinin güneşin ısısıyla harekete geçmesiyle yayılan kokuyu takip ederek cami çevresinde hoş kokulu bir ortam oluşmasını sağlamışlardır.

Evliya Çelebi, Amida (Diyarbakır) gezisi sırasında bu tekniğe göre bir eser nakleder. İbari Camii’nin yapımında minarenin harcına “misk” tozu eklenir. Evliya Çelebi, özellikle sabah güneşin doğuşu ile birlikte sabah namazına eşlik eden dinî bir kokunun müminleri mest ettiğinden bahseder.

Yine her caminin etrafına küçük botanik bahçeleri gibi her türden mis kokulu bitkilerin dikilmesi, İslam mimarisi kokusunun olumlu etkisinden faydalanmak açısından etkili bir detaydır. Ayrıca İslam’da güzel kokulara özel bir yer ayrıldığı da belirtilmektedir. Kuran’da ve pek çok hadiste safran, ud, misk, kafur gibi pek çok kokudan sıfat olarak bahsedilmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den de şöyle rivayet edilmiştir: İmam Nesai’nin “Esraton-i Nisa” adlı kitabında naklettiği gibi: Bana güzel kokular ve dünya kadınlarını ihsan etti. Namazda gözümün nuruydu.” Bu söz, kokunun hem İslam dininde hem de Arap toplumunda önemli bir unsur olduğunu göstermektedir.

İslam dininin yanı sıra en eski medeniyet ve medeniyet dinlerinden biri olan Musevilik ve yeni bir bakış açısıyla onun halefi sayılan Hristiyanlık, insanların hayatında birden fazla öneme sahiptir. Yahudiler Mısır’daki esaret yıllarından çıkarken, yanlarında muazzam bir parfümeri geleneği getiriyorlar. Musevilikteki derin koku kültürü yankılarını Tevrat’ta da göstermektedir. Tevrat’ta ayrıntılı parfüm tariflerinin yer alması, Yahudilikte parfümün önemini ve yaygınlığını göstermektedir. İbraniler için üretilen yağların kalitesi de toplumdaki statülerini belirlemede rol oynamıştır. Bu anlamda günümüzde “şebeke yağı” olarak bilinen formül, sadece soyluların üst düzey din adamlarının kullandığı bir parfümdür. “Miş” kelimesi İbranice’de “ovmak, sürmek” anlamında kullanılmaktadır. Bu bakımdan çok sık kullandığımız “masaj” kelimesinin mesh kelimesinden türediği tezi yüksek doğruluktadır. İbranice “mişah”ın telaffuzuyla birlikte kullanılan “miş” kelimesi, yüksek dinsel rütbeye sahip kişiler tarafından kullanılan bir kombinasyondu. Bu bileşimi yayarak onu kutsayan kişiye “Mesih” adı verildi. İşte kokunun gizemli serüveninde sürpriz bir kapı daha açılıyor. Hz. İsa için kullanılan bu sıfat, aynı anlama gelen “Khrain” ve meshedilmiş anlamına gelen “Christos” olarak çevrilmiştir. Sonunda İngilizceye “Christ” yani bugünkü Hıristiyan inancının kimliğine uygun bir şekilde tercüme edilmiş ve böylece tüm dünyaya yayılmıştır. Şaşırtıcı bir şekilde, belirli bir parfümün hem Yahudilik hem de Hıristiyanlık için kutsal bir motifi vardır. Koku, sonraki yıllarda Hristiyanlığın temellerinin atılmasında rol oynar. Günümüzde kiliselerin etrafına yayılan ve insan zihnindeki dini dünyaya başka bir boyut kazandıran ünlü parfümün farklı bir hikayesi var. İsa, doğumundan sonra babasız doğduğu için insanlar bunun bir mucize olduğunu düşünmüşler ve onu ziyarete akın etmişlerdir. Bu ziyaretlerde Hazreti Hazretleri şerefine çeşitli hediyeler takdim ettiler. Üç astrologun ziyareti, parfümün Hıristiyan tarihindeki yeri ile ilgili özel bir gelenek yarattı. Bu üç astrologdan biri ‘altın’, diğeri ‘mrisaf’ (saf ve acı pelesenk ağacının sakızı ve sakızı) ve diğeri ‘alban ağacı’ (günnük ağacının sakızı veya yağı) sunar. Altın dışında hediye olarak verilen diğer parfüm ürünleri de gün içinde değerlendirildiğinde sıradan birer eşya sayılabilirdi. Ancak, her iki öğe de o zamanlar altından daha pahalı hediyeler olarak değerlendiriliyordu. Konuya dönecek olursak hediye olarak verilen bu iki elementin kokuları harmanlanmış ve o zamandan beri kiliselerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yine kiliselerin harikulade uyumunda ve müminler üzerindeki kutsal etkilerinde kokunun yeri hayati bir yer tutar.

Uygarlık tarihinin her döneminde gelişen her şeyle birlikte koku serüveni de farklı hikâyelerle devam ediyor. Peyzaj, kozmetik ve banyo malzemeleri sektörünün lider kokusu olan lavantanın ilginç bir hikayesi var. Pek çok çiçekte olduğu gibi lavantanın da edebi bir adı olmasını beklersiniz ama öyle değil. Lavanta çiçeğinin adı, “yıkamak” anlamına gelen Latince “lavare” kelimesinden gelir. Roma döneminde insanlar çamaşırlarının güzel kokması için bu çiçeği çamaşır suyuna koyarlardı. Çamaşırlarda hoş, ince bir koku bıraktığı için bu çiçek o zamandan beri literatürde “lavanta” olarak yer almıştır.
Parfüm sadece çiçeklerin, kutsallık taşıyan inanç sistemlerinin değil, birçok farklı tavrın da adı olmuştur. Türkçe’de sıtma olarak bilinen sıtma, Latince mal (kötü) ve aria (hava) kelimelerinin birleşiminden doğmuştur. Dönemin inanışlarına göre bu hastalığın başlıca nedeni hava sirkülasyonunun zayıf olmasıydı ve söz konusu hastalığa bu isim verilmişti. Günümüzde Fransızca ve İspanyolca’da “fahişe” anlamında kullanılan “poutine” sözcüğü bu inanış sonucunda dile yerleşmiştir. Kelime, “iğrenç koku” anlamına gelen “putris” kelimesinden türemiştir ve kokuşmuş sıvılar ve sefahatle yayılan insanlar olduğuna inanılan fahişelere atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte her şeyde olduğu gibi parfümlerin üretiminde de üretimin devreye girmesi, kaliteli parfüme sahip olmanın artık sadece zenginlerin sahip olabileceği bir şey olmaktan çıkmasına neden olmuştur. 18. yüzyıldan itibaren Almanya’da kimya alanında başlayan sanayileşme çabaları, insanların parfüm endüstrisinden geniş ölçüde faydalanmasının önünü açmıştır. Bugün kolonya olarak bildiğimiz mis kokulu kokular her evin vazgeçilmezidir. İlk olarak Almanya Köln’de fabrikasyon olarak üretilmiştir. Aslında parfümün ilk adı, üretildiği yere atıfta bulunarak “Kölnische Wasser” olarak biliniyor. Bu üretilen kolonya limon kolonyasıdır. Alman kimya endüstrisinden önce parfüm üreticileri bilimin sunduğu imkanlar sayesinde istedikleri aromatik maddeleri bulmak için okyanuslardaki uzak adalara giderlerdi.

Koku, orijinalliği ve her türlü durumun gerçeği yansıtması açısından kolluk kuvvetleri için de önemli bir konu olmuştur. Bu anlamda koku faktörü, uyuşturucu kontrolünden teröre, insan kaçakçılığından iz sürmeye kadar günümüzde adli bilimin karşı karşıya olduğu birçok sorunun kilit noktasını belirlemektedir.

Koku aynı zamanda yaşayan dünya ile iletişim aracı olarak mükemmel bir sinyal aracıdır. Bitkilerden koku alma yoluyla iletişim kuran birçok canlı, evrenin gizli dili aracılığıyla var olur.

kaynak:
Ozan, F. (2015). İlk Parfüm Kitabı (İkinci baskı). Everest Yayınları, İstanbul.

http://tarihtenanekdotlar.blogspot.com/2015/10/661-tarihin-kokusu-kokunun-tarihi.html

yazar: Erdal Oğur

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın