medyauzmani.com
Kanser ve genetik ilişkisi «YerelHaberler – Yerel Haberler

Kanser ve genetik ilişkisi «YerelHaberler

İnsan, çevresine bağlı olarak yaşamını sürdüren bir canlıdır. Çevre ile sürekli bir etkileşim vardır. İnsan çevresiyle uyum içinde olduğu, değişen çevre ve koşullara ayak uydurabildiği sürece hayatta kalır. Daha embriyo halindeyken göbek bağıyla ilişki kurmaya başlayan insan, zamanla daha geniş etkileşimlerin kapılarını aralıyor. Birçok yönden devam eden bu reaksiyon, ölüm anına kadar devam eden bir süreçtir. Ölüm uyumlu tepkilerin uyumsuz hale dönüşmesi olarak adlandırılır.

Hücre, çevre ile olan ilişkisini hücre zarı aracılığıyla yürütür. Hücreler etraflarındaki hücrelerle sürekli temas halindedir. Bu bağlantı bazen elektriksel dürtülerle, bazen hormonlarla, bazen de doğrudan temasla sağlanır. Hücre zarında yer alan protein yapılı özelleşmiş reseptörler aldıkları mesajları hücrelere taşırlar. Bu protein iskeletleri anten görevi görür ve aldıkları mesajları iletir. Mesajlar hücre tarafından değerlendirilir ve aldığı mesaja göre hareket eder. Hücrenin çevre ile temas halinde olması, ortamdaki değişikliklere uyum sağlaması ve günlük yaşama uygun davranması önemlidir.

Hücre ölümü, hücre farklılaşmasını oluşturan olaydır. Hücre ölümü önceden planlanmıştır. Genetik şifrede saklı olan bilgiler ışığında hücre bölünerek yeni hücreler oluşur ve böylece vücut oluşur. Bölünme, farklılaşma ve ölüm süreçleri, hücrenin proteinleri tarafından sürekli bir döngü içinde gerçekleşir. Yüzden fazla protein çeşidi içeren hücrelerde, bu proteinler kırmızı ışık görevi görerek hücre çoğalmasını durdurup ölüme sürüklediğinde hücre ölümü gerçekleşir. Ölüm ve üreme arasındaki bu dengenin sağlanması, insan hücrelerinin sayısının sabit kalmasını sağlar. Hücrenin yapısında yer alan bilgilerde üreme ya da üreme gibi bilgilerin yanı sıra yaşama ve ölme bilgisi de vardır ve bu bilgilerle hücre her an ölmeye hazırdır.

Bazı genler hücrenin bölünmesi ve büyümesi gerektiğini söylerken, bazıları da yeterince büyüdüğünü ve bölünmemesi gerektiğini söyler. Kanser bu aşamada ortaya çıkan bir olaydır. Genler arasında bir dengesizlik varsa, bir dengesizlik ortaya çıkarsa kanser bundan oluşmaya başlar. Hücreye normalden fazla büyümesini söyleyen genler çalıştığında veya büyümeyi durduran genlerde bir sorun olduğunda hücre bölünmeye ve büyümeye devam eder. Hücre sürekli olarak bölünmeye devam ettikçe kanser hücresi adı verilen hücreler oluşur.

Bu tür hücre ölümü, hücre intihar programı olarak adlandırılır. Dahili olarak bölünen bir hücrenin çekirdeğindeki DNA’yı parçalar. Parçalanan hücre ya komşu hücreler tarafından ya da bu konuda uzmanlaşmış bazı hücreler tarafından fagosite edilir.

Bilim adamlarının son verileri ışığında p53 geni adı verilen bir genin kanserin oluşmasını engellediği söyleniyor. Sigaranın kansere neden olduğunu söyleyenler, sigara dumanındaki kimyasalların p53 geninin yapısında değişikliklere neden olduğunu ileri sürüyorlar. Kanser tedavisinde kullanılan gen terapisi, kanserin oluşumunu engelleyerek görevini yerine getiremeyen genlerin dengeli fonksiyonlarını yerine getirmelerini sağlamak için kullanılmaktadır.

Kanser vakalarının ortak noktası, hücre çekirdeğindeki genetik kodun taşıyıcısı olan DNA molekülündeki genetik bozukluklardır. Kimyasal yapısı bozulan DNA molekülündeki değişikliklere mutasyon denir. Kanser başlangıcında, hücre büyümesi ve ölüm fonksiyonlarının dengesini sağlayan genlerde mutasyonlar vardır. Bazen, bu tür vakalar genetik yoluyla görülür.

Kansere neden olan genlere onkogenler denir. Onkogenler, hücre büyümesinde itici güçtür. Onkogenlerin protogen yani kansere neden olma potansiyeline sahip genler olarak ortaya çıktığı fikri ona Nobel Ödülü kazandırdı. Bu fikir ortaya çıktıktan sonra kanser araştırmaları kırılma noktasını buldu. Buradan hareketle bu genlere zıt yönde hareket eden genlerin görevlerini yerine getirememesinin de kanser oluşumuna yol açtığı sonucuna varmıştır.

Peki, bu kanser hücrelerinin normal hücrelerden farkı nedir? Kanser hücreleri ile normal hücreler arasındaki fark, yazımızın başında anlattığımız hücreler arasındaki iletişimde yatmaktadır. Kanser hücreleri, bir hücreden diğerine “Yeterince büyümüşsün, artık bölünmeyi bırakmalısın” mesajını iletemezler. Ancak mitozu durdurma işlevini sağlayacak olan bu mesajın, hücreler arası bağlantılar yoluyla tüm hücrelere yayılması gerekir. Ancak bu şekilde bölünme işlemi dururken, kanser hücrelerinde hücresel iletişimin temas noktası olan hücre zarlarında mesajları iletecek köprüler eksik kalır. Bu nedenle hücreler arasında mesaj gönderilememektedir. Bu, hücrelerin durmadan kendi kendilerine çoğalmalarını sağlar.

Diğer kanser türünde büyümeyi ve üremeyi durduran genler, yapısını değiştiren bir tür protein üretir. Genlerde gen kaybı olur ve protein sentezi duruncaya kadar azalır. Bu sayede hücreler arasındaki iletişim tamamen bozulur.

DNA’yı onaran bir dizi mekanizma vardır. Bu mekanizmalar sayesinde mutasyonlar sonucu zarar gören genler onarılır ve orijinal hallerinde çoğalırlar. Bir DNA molekülü bozulduğunda, üreme sırasında kendini onarabilir. Bu onarım DNA’nın zincir şeklinde olmasından dolayı gerçekleşse de RNA molekülleri tek sarmallı yapıda olduğu için hiçbir mutasyon onarılamaz. DNA’dan RNA’ya bilgi taşıyan taşıyıcı RNA’da mutasyonlar meydana geldiğinde proteinlerin yapısı bozulur. Bozulan proteinler nedeniyle hücre bölünmesi, üreme veya ölüm fonksiyonları bozulur.

İnsan Genomu Projesi ile insanın genetik kodundaki tüm genlerin ortaya çıkarılması planlanıyor. Bu proje ile hastalığa neden olan sorunlu genleri tespit etmek mümkün görünüyor.

katip:Özlem Yüksel

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın