medyauzmani.com
İnsanlık Tarihinde Dil Güneşinin Doğuşu | YerelHaberler – Yerel Haberler

İnsanlık Tarihinde Dil Güneşinin Doğuşu | YerelHaberler

Canlılığıyla insana hayat veren dil, gizemli yapısıyla insanın hayatının her anında değişmeyen özel yerini almıştır. Hayatımızdaki duygu ve düşüncelerimizi yansıtarak anlatabileceğimiz dilimiz; Kendimizi ifade etmemizi, toplumları sosyalleştirmemizi, toplumları millileştirmemizi sağlayan en önemli unsurdur. dil; İnsanlık tarihinde güneş gibi doğarken geçmişten bugüne ve geleceğe birçok sır taşır.

Geçmişe kısa bir yolculuk yapmak ister misiniz? Bize imkansız görünen bu tarihsel yolculuğu yapacak olan araç dilin kendisidir. Dil, geçmişten geleceğe yaptığı yolculukta, kuşaktan kuşağa aktardığı payını sonraki kuşaklara aktaracaktır ve bu böyle devam edecektir. Siz de bu tarihi şaka yollu gezinin tadına varacaksınız. Öyleyse kemerlerinizi bağlayın, nesilden nesile aktarmanın en harika aracıyla tarihin derinliklerine inelim… Toplumlar tarih boyunca pek çok özelliğini yazmışlar. Böylece dile bakarak o toplumun geleneklerini, yaşam tarzını, yaşam felsefesini, tarihini vb. Türkçeyi esas alırsak güzel dilimizi incelediğimizde atalarımızın yaşadığı o mübarek çağlara geri dönmemiz mümkündür. Bu bakımdan dil öğrenirken heyecanlandığımı söyleyebilirim.

Gelin, yolculuğun başlangıç ​​noktasına, zaman tünelinin başlangıcına gidelim ve yaşayan dilin, bize tarih getiren yapının nasıl oluştuğunu birlikte görelim…

Geçmişin karanlıklarını gün ışığına çıkaran toplumların birçok özelliğini taşıyan dilin doğuşu bizler için yüzyıllardır merak konusu olmuştur. Dilin doğuşu hakkında birçok teori ileri sürülse de ispatlanabilirlik açısından ileri sürülen görüşlerin varsayımların ötesine geçememesi bizi; Dilin oluşumunun ancak fikirlerle açıklanabileceği sonucuna götürür. İnsanlık tarihinin en eski çağlarına ışık tutmak, dilin doğuşunu da gözler önüne serecektir. Dil hiç şüphesiz insanoğlunun belirli ihtiyaçlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve insanlara birçok yönden fayda sağlamıştır. Dilin doğuşu üzerine yapılan araştırma ve incelemeler Eski Hindistan, kökleri eski Yunanistan’a kadar uzanan büyük bir ağaçtır. Bu ulu ağacın her meyvesi, dilin doğuşunu açıklamaya çalışan çeşitli fikirlerdir. Tarihte dile yönelik eğilim dinle başlar. Din olgusunda Allah’ı razı eden duaların, şükür ve dileklerin en güzel şekilde ve hatasız icra edilebilmesi için dile dikkat edilmiştir. Dilbilgisinin temelinin, kutsal metinleri nesilden nesile aktarmak için harcanan çabanın ürünü olduğuna inanılmaktadır. Birçok dinde dil, insanlara varlığını açıklayan ilahi bir kaynak olarak görülür. Örneğin; Adem’in yaratılışından sonra yaratılan her canlıyı Allah’ın isimlendirmesidir ya da Hindu inanışına göre diller sanki Brahma’nın karısı Sarasvati tarafından yapılmış zanneder.

İnsanın konuşmaya doğadan duyduğu sesleri taklit ederek başladığını ve dilin kökeninin bu taklit sesler olduğunu iddia eden dilbilimciler de vardır. Fakat dil sadece varlıkların isimlerinden ibaret olmayacağından, dillerdeki soyut kelimelerin yorumlanmasında bu görüş kısır kalmıştır. Bir görüşe göre dil, ağzın hareketlerinden kaynaklanır; Bedensel hareketler ile ağız hareketleri arasındaki ilişkiye atıfta bulunularak dilin, vücut hareketleriyle açıklanamayan duygu durumlarını ağız hareketleriyle açıklayarak evrimleşmiş olabileceği ileri sürülmüştür. Vücut hareketleri ve ağız hareketleri bir dildeki tüm dilsel mesajları karşılamadığından bu argüman da yetersizdir. Başka bir görüş, dilin doğuşunu, insanların çeşitli olaylara fiziksel ve ruhsal tepkilerinin bir sonucu olarak çıkardıkları seslere bağlar. İnsanların birlikte çalışırken çıkardıkları ritmik seslerin dilin oluşmasına zemin hazırladığını iddia eden dilbilimciler de vardır.

Ulu önder Atatürk, dilin doğuşuna milli bir bakış açısı kazandıran güneşin dili teorisine büyük destek vermiştir. Mustafa Kemal Güneş, dil teorisi ile dilin oluşumunu millî bir bakış açısıyla ortaya koymuş ve o dönemin insanlarının ve Batılı bilim adamlarının Türklerimize yönelik yanlış fikir ve tutumlarını ortadan kaldırmak için bu teoriye destek vermiş ve mübarek dilimizi hak ettiği yere getirmek. teori; Türkçe “şems” kelimesinin bütün dillerin kökü olduğu iddiası; Dünyanın en eski dilinin Türkçe olduğunu ispatlamaya çalışır.

Ayrıca dilbilimciler arasında dünyadaki tüm dillerin ortak bir kökenden geldiği kanısındadır. Diller incelendiğinde şaşırtıcı bir sonuç olarak ortak kökler bulunsa da bu bakış açısı dilin doğuşunu açıklamada kesin sonuçlar ortaya koyamamıştır.

Görüldüğü gibi dilin doğuşu; Çözülmesi ve kanıtlanması zor bir problem gibidir. İnsanların kafalarındaki soru işaretlerini gidermek için yapılan çalışmalar günün fikri olmaktan öteye gitmese de insanın meraka olan susuzluğu giderilememişti. Gelecekte dilbilimcilerin yapacakları yeni çalışmalarla insanlığı dilin doğuşuna tanık etmek belki de doğru.

Aykonçuy

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın