medyauzmani.com
Güneş Language Theory – Zeynep Korkmaz | YerelHaberler – Yerel Haberler

Güneş Language Theory – Zeynep Korkmaz | YerelHaberler

Güneş-Dil Teorisi, gücünü eski Türk dilinin ve diğer dillerin kaynağı olduğu görüşünün dil bilimine dayandırılabileceği görüşünden alan bir teoridir. 1934-1936 yılları, Atatürk’ün Türk dilinin ve diğer dünya dillerinin kökenlerine yönelik çalışmalara da önem verdiği yıllar olmuştur. Bu teorinin ilham kaynağı Dr. Hermann F. Kiverjić tarafından Atatürk’e gönderilmiş, yayınlanmamış 41 sayfalık bir incelemedir.

Bilindiği üzere dillerin doğuşu konusunda dilbilimciler arasında farklı görüşler ve yorumlama eğilimleri bulunmaktadır. Bazı dilbilimciler erken dönem insan konuşmasını çeşitli doğal olaylarla ilgili sesleri taklit etme eğilimine bağlarken, diğerleri buna sosyoloji ve antropoloji yaklaşımını uygulamışlardır.

Viyana Üniversitesi’nde eğitim gören Kıvergitsch, sosyoloji ve antropoloji yaklaşımıyla edindiği bilgileri, S. Freud’un psikanalitik görüşlerini birleştirerek dilsel akrabalık arayışında kullanmak istedi. “Türk Dillerinde Bazı Unsurların Psikolojisi” başlıklı çalışmasında ortaya koyduğu teorinin özü, Türk dilinin eskiliği ve diğer dillerin kaynağı olduğu görüşünün bazı fonetik değişimlere bağlı olmasıdır. ve gelişmeler. Bu temel görüşten yararlanarak Etimoloji, Şekil Bilgisi ve Fonetik Bakımından Türk Dili adlı kitapçığını hazırlayan Atatürk, teoriden iki şekilde yararlanmak istemiştir:

a. türk milleti için Kadim ve köklü tarihi kadar kadim ve köklü diliyle de gurur duymak,
B. 1932-1936 yılları arasında yapılan arıtma çalışmalarında bordür süzgeci esas alınmıştır.

Türkçe diğer dillerin de menşei olan bir dil olduğu için dilimize girerek benimsenen kelimelerin dilden çıkarılmasına gerek yoktur. Böylece dili arındırma çabasında, filtreleme konusundaki aşırı duruş frenlenmiştir. Nitekim Atatürk 1936 yılında dil üzerine yaptığı bir sohbette şöyle demiştir: “Yeni Türkçe kelimeler önerebiliriz. Bu yönde çok çalışmalıyız. Ama bunları Türkçe dil olgunluk döngüsüne bırakmalıyız. Ahmet Civat Bey’e birkaç gün önce söyledim: “ketebe”, “yektübü” Arapçadır. “Yazar”, “mektup” “Türkündür.” Bu sözlerle elbette tarihsel misyonunu tamamlamış Osmanlı Türkçesine dönüşü kastetmiyordu. halkın diline girmiş ve benimsemiş kelimelere değil, henüz yabancı bir nitelik kazanmamış kelimelere odaklanmak.

Dil devriminin yaşandığı 1936-1938 yılları arasındaki dönem, genel olarak çalışmaların yaşayan Türk dili temelinde sıradan dil çalışmalarına dönüştüğü bir dönemdir. Bu dönemde özellikle okulun koşulları üzerinde durulmakta; Matematik, fizik, kimya, biyoloji, botanik ve zooloji disiplinlerinde başarılı terminoloji tanıtıldı. Hatta bizzat Atatürk bile bu yöndeki çalışmalara öncülük etmiştir. ayrı, musil, eşit ve eşit gibi öğrenilmesi zor Arapça terimler yerine; Kare, dikdörtgen, eşkenar, üçgen, açı, teğet vb. Türkçe bir araya getirdiği 48 sayfalık küçük bir mühendislik kitabı var. Böylece verimli bir çalışma dönemine girmiş oldum. Atatürk, derneğin açılış konuşmasında okunan 1938 tarihli yazısında, o yıl Türkçe olarak yaygınlaşan kitaplarla eğitimin başlamasının kültür tarihimiz için önemli bir olay olduğuna dikkat çekmiştir.

Atatürk, 1932-1936 yılları arasında gönüllüler tarafından yapılan ve “Dil Sofrası” olarak adlandırılan Çankaya toplantılarında da tartışılan dil çalışmalarının beklenen başarıyı getirmediğini görmüş ve bilmiştir. Bu tutumun temel nedeni çalışmaların bilimin kaynağından beslenmemesiydi. Ancak o dönemdeki ülke koşulları ve bu görev için donanımlı bir bilim kadrosunun bulunmayışı, ister istemez çalışmaları bir süreliğine gönüllüler tarafından yürütülmeye zorladı. Dil durumunu boş bırakmak mümkün değildi. Bu nedenle TDK, “Tarafsız Türklük”, “Saf Türklük”, “Dilde İlerici” ve “Devrimci Görüş” gibi isimler altında, dilde ırkçı ve süzücü olan radikal arınma hareketine yönelmiştir. Bu eğilimi benimseyenlerin dil devrimini Türk diline giden yolda bir üst düzeye taşımak için gösterdikleri eğilim gösterilse de amaç ve hedefler açısından bu eğilimi dil devrimi ile birleştirmek mümkün görünmemektedir. İstediğiniz. kontrol etmek. Çünkü aslı Türkçe olmayan her kelimeyi ortadan kaldırmayı hedefleyen “saf Türklük”, dilbilim anlayışıyla ve dilin toplumsal gerçekliğiyle bağdaştırılamadığı gibi, dil devriminin temel felsefesiyle de bağdaştırılamaz. Çünkü;

1. Bir kelimenin Türkçe olup olmamasının ölçüsü, onun menşei değildir. Ses yapısı, tat ölçüsü, kullanım ve anlam bakımından ve bu kelimenin dilde sabit olup olmadığı ve herkes tarafından anlaşılıp anlaşılmadığı hususlarında dil kendi ölçütleriyle çelişmez. Diğer tüm diller gibi Türkçe de farklı dillerden kelime almış ve onlara kelime vermiştir. Dilimize bu şekilde giren akıl, aşk, bülbül, iş, hasta, hastane, emir, hesap, kira, kiracı, kitap, kültür, mantı, sınır gibi kelimeler kendi dil kabında eritilerek Türkçeye kazandırılmıştır. ve Türkçenin gelişmesine engel olmamıştır. Ve Türkçeyi anlayarak dilden çıkarmak Türkçeye bir şey kazandırmaz. Aksine farklı şekillerde zarar verir.

2. Türk dilinin malı haline gelen bu alıntılardan bazıları zamanla yeni anlamlar ve yeni kavramsal özellikler kazanmıştır: Kalp yerine kalp koyarak kalp kırıklığı yerine kalp kırıklığı diyebilir miyiz? Kalpsiz bir “acımasız” ve kalpsiz bir “korkak” aynı şey midir? Arap kafasının yerine Türk kafasını koymakla sorun çözülür mü? Başı kesilen bir adamla, kafası kesilen bir millete, “yükseltmek” ve “yükseltmek” kelimeleri aynı anlama mı gelir? tabiki hayır! Akıllı ve aptalların yarısı iyi oldukları için akılsız mı? “Akıl akıldan üstündür” sözüne, “akıl akıldan üstündür” dersek, hazzın aynı manasını ve mükemmelliğini verebilir mi? Açıktır ki, bir dilin söz varlığı, o toplum mensuplarının zihniyetinden kavram alanının genişliğine ve oradan da zamana bağlı olarak dil ve kültür ilişkisine kadar uzanan bir evrimin ürünüdür. Bunları ayaklar altına alarak dil geliştirilemez. Dili pratik hale getirmenin yolu, dili toplum ve toplumsal yapıyla bütünleştiren ölçütlere yani dil sisteminin gereklerine uymaktan geçer. Ancak dilde devrimci bir bakış açısı anlayışıyla ortaya atılan kelimelerin çoğu sistemli ve sistemsiz olmaktan çok ortaya çıkmıştır. Bunlar bağlantılardan ziyade bağlantılardır; yazdırmak yerine basmak; düşün, düşünmek yerine düşün; çalışmak, kitap, çalışmak yerine çalışmak (yapmak: örtmek, örtmek anlamına gelir.) maneviyattan ziyade maneviyat; Yabani ve vahşi kelimelerini yabancı kelimeler yerine kullanmaktan çekinmemişlerdir. “Devrimci görüş kuralların esiri olmaz” ilkesine bağlı kalarak bir süre kayıtsızlığı kural haline getirmeye çalıştılar. Dilin yapısına ve işleyişine aykırı olan bu tutum, toplum üyeleri arasında ayrımcılık yaratma tehlikesini de yaratmıştır.

3. Öte yandan saf Türkçe tutkusuyla belirli kelimelere takılıp kalma eğilimi dilin anlatım gücünü sınırlamaya ve daraltmaya başlamıştır. Örneğin sadece derece, daire, faz, faz, hareket, faz kavramları için; saldırı, tecavüz, suç işlemek için tek başına saldırı; nedeniyle, vesilesiyle, dolayısı ile, dolayısı ile vs. Sözcük yerine “görev” sözcüğünün kullanılması, dili anlatının kısırlığına doğru sürüklemiştir.

4. Uygulamada bu tür bozuklukları dile getirenlerden ayrıca dilde “ilerici” ve “retro” tartışmalarına çekilmeleri istendi. Bu noktada farklı trendleri de gözden kaçırmamak gerekiyor. Ancak kesin olarak bilinmelidir ki Osmanlı Türkçesi artık çağını tamamlamış ve tarih olmuştur. Öte yandan günümüz Türkiye’si, zamana bağlı olarak pek çok değişim ve gelişim sürecinden geçerek Türkiye’ye gelmiş; Bir toplumun farklı sosyal ve kültürel ihtiyaçlarından yararlanılarak oluşturulmuş bir dildir. Burada yapılacak şey, yerleşmiş olanların yerini değiştirip, dilimizin yapısına ve işleyişine uymayan, dilimize dökülen yeni yabancı kelime ve terimlere cevaplar bularak dili güçlendirmek ve zenginleştirmek olmalıdır. Işe yaramaz şeyler. Ne yazık ki, bu fırsat pek kullanılmadı. 1980’den sonraki yıllarda saf Türkçeye yönelik sakatlayıcı eğilim terk edilse de, dildeki bu eğilim biraz zarar gördü.

Yukarıda açıklanan hususlar topluca değerlendirildiğinde bugün vardığımız genel sonuç şu şekilde özetlenebilir:

Dil devrimi, yaklaşık 70 yıllık uygulamadaki iniş ve çıkışlara rağmen, genel olarak çok başarılı olmuştur. Bu akım sayesinde dilimiz, yüzlerce doğulu kelime ve gramer ile kendine yabancı kalmış ve ona isnat edilemeyecek bazı batılı kelime ve gramerleri tasfiye ederek, yapısı ve işleyiş standartları ile ilerleyebilecek sağlam bir temel üzerine oturtulmuştur. Halkın dilini değiştir ve Türkçe ile değiştir. Türkçe Türkiye bu yolla birçok Türkçe kelime edinmiş, birçok bilimsel ve teknik terim ve teknik alan da Türkçe’ye çevrilmiştir. Böylece genel yapısı itibarıyla sağlıklı yazı ve bilimsel dil olma niteliğini kazanmıştır. Ancak uzun bir tarihi süreçten geçerek yoğun çabalarla bu düzeye ulaşan Türkçemiz, son yıllarda başta eğitimsizlik ve körlük olmak üzere çeşitli etkenler nedeniyle kirlenme ve bozulma eğilimine girmiştir. anadili konusunda farkındalık kazanmış ve çözüm bekleyen sorunlarla karşılaşmıştır.

Bu sorunlar, İngilizce kelime ve terimlerin akışı, imla ve telaffuz hataları, yetersiz anlatım, kelime dağarcığının daralması ve küçülmesi gibi dil devriminin temel ilkelerine zarar veren noktalarda toplanabilir. Dilimizin iç ve dış yapısında belirgin olan bu bozulma eğiliminden kurtularak kültürel değerlerine ve kimliğine sahip çıkan bir çizgiye çekilmesi, acil ve etkili önlemlerin alınmasına bağlıdır.

Zeinab Korkmaz

Dil yoluyla iletilebilir. Dil sadece bir konuşma aracı değil, aynı zamanda düşünceyi ifadeye dönüştürme aracı olduğu için kültürü oluşturma ve geliştirme görevini de üstlenmiştir. Dolayısıyla dil, ulusal kültürün temel dayanağıydı. “Kültür, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelidir.” , “Ulusal kültür, en yükseğe ulaşmayı arzuladığımız idealdir.” Sözleriyle kültüre büyük önem veren Mustafa Kemal Atatürk, bir milletin varlığı için dilin kutsal değerini dikkate almış ve dil ile kültür arasındaki yakın bağı şu açık sözlerle ifade etmiştir: “Devletin kurucusu Türk milletidir. cumhuriyet türk dili türk milletidir. türk milleti türk dili demektir.” kısacası bugün milliyetini oluşturan her şeyin dili sayesinde muhafaza edildiğini görmektedir.Türk dili Türk milletinin kalbi ve aklıdır.

| » “Dil Devrimi” sayfasına geri dön! «|

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın