Profesör. Dr. Osman Turan’ın bilimsel araştırmaları ile entelektüel mücadelelerini birbirinden ayırmak imkansızdır. Çünkü ikisi de aynı hedefi hedefliyor: 900 yıl önce son kez Türk vatandaşı olan Anadolu’nun tarihini ve medeniyetini bilimsel çalışmalarıyla ortaya koyarak, tek bağımsız Türk milletinin sağlıklı bir halk olmasını nasıl amaçladı? , deyimiyle toplumu krizlerden kurtararak ilerletmiştir. Entelektüel hayatını Türk toplumunu krizden bunalıma sürükleyen olumsuz güçlerle mücadele ederek geçirdi. Bu çatışmada ne kadar haklı olduğunu bugün Türkiye’nin bakış açısı gösteriyor.
Karşısındaki olumsuz güçlerin durumuna bakmadan mücadelesine devam etti. Yani rakipleri ne kadar güçlü olursa olsun mücadelesini sürdürecekti.
Profesör. Osman Turan’ın ilmî çalışmalarında ve fikri mücadelelerinde olduğu kadar ilmî çalışmalarında ve fikri ve siyasi mücadelelerinde bunu uygulama biçiminde de bir amaç birliği vardır. Daha doğrusu, bir. Osman Turan, fikrî ve siyasî mücadelelerinde âlim olma vasıflarını hiçbir zaman gözden kaçırmadı. Düşündüm<عدم المرونة>> Gerçek bilginin değişmez özelliği olan ilke olarak. Esneklik ve uzlaşma bilmediği şeylerdi.
Diğer ayırt edici özellikleri arasında: Prof. Dr. Osman Turan kim gelirse gelsin, kime karşı olursa olsun haksızlığa karşı dik durur. O, bu vasfı ile sadece boyun eğmeyen gerçek bir âlim olarak değil, nereden gelirse gelsin her türlü haksızlığa, özellikle devlete ve millete başkaldıran gerçek bir aydın olarak karşımıza çıkmaktadır.
Fikri mücadelesini sadece okuduğu kolejde değil, kolej dışındaki gazete köşelerinde de sürdürdü. Örneğin, uzun bir süre Yeni İstanbul gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
Profesör. Osman Turan’ın başına gelen bu iki olayın, onun fikri mücadelelerinin sonucu olduğunu belirtmekte fayda var. Türk toplumu olumsuz güçler tarafından bu duruma sürüklenirken, bu iki olayı gelecek nesillerin ibret ve dehşetle okuması için kısaca anlatıyoruz.
Profesör. Osman Turan’ı üniversiteye kabul etmeme olayı
27 Mayıs 1960 İhtilali sonucunda kurulan Yasada Mahkemesi’nden beraat ederek dönen Osman Turan, daha önce profesörlük yaptığı Ortaçağ Tarihi Kürsüsü Başkanlığı görevini yeniden üstlenmek istedi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına yaptığı çeşitli talepler, kadro bulunamadığı gerekçesiyle reddedildi. Bu satırların yazarı Dr. Mehmet Altay Koen, Prof. Dr. Osman Turan’ı koşulsuz destekleyen ender insanlardan biriydi. Profesör. Mehmet Altay Koymen’in gerekçesi şöyle: “Türk ilim ve fikir tarihine adını yazdıran alimi eserleriyle olduğu kadar Türkçeye ait eserlerle de desteklemek sadece ilmî bir görev değil, aynı zamanda vatani bir görevdir.” tarih ve medeniyet.”
Ne yazık ki herkes öyle düşündü. Kısmen misilleme yapma fırsatı buldukları için, kısmen de ideolojik nedenlerle. Osman Turan’ı üniversiteye getirmek istemedi. Hatta, Bütçe Plan Komisyonu’nun TBMM’ye sunduğu önerge ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden talimatname ile Prof. Dr. Osman Turan’ın doğuştan hakkı olduğu göz önüne alındığında, profesörlük bunu kullanmak üzere kurulmuş olmasına rağmen, -Prof.Dr. Mehmet Akdağ liderliğindeki bir grubun etkisiyle fakültenin öğretmenler kurulu tarafından reddedildi. Danıştay’a başvuran Prof. Dr. Osman Turan, bu yer lehine aldığı karar gereğince maaşını almaya devam etmiş; Ancak üniversiteye tekrar kabul edilmedi.
Profesör. Osman Turan’ı koleje getirmek istemeyenler arasında bir zamanlar ondan etkilenip öğrencisi olan öğretim üyeleri de vardı. Bunda dönemin Orta Çağ Kürsüsü Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat’a da sorumluluk düşüyor. Profesör. Osman Turan’ın koleje kabul davası çözülmek üzereyken başkanı sık sık ziyaret ettiği Amerika’daydı. (Osman Turan’ın üniversiteye atanması meselesini hallettikten sonra Cumhurbaşkanı Amerika’ya uçamaz mı diye sorulabilir.)
Onu elinden bir asistan olarak alan ve her türlü imkanı sağlayarak yetiştiren Faruk Sümer, o dönemde Ortaçağ Tarihi Bölümünün başkan yardımcısıydı. Şimdi öğretim görevlisi olmak isteyen hocası Osman Turan’a Prof. Farouk Somar’dan kürsüsünde öğretim üyesi olması gerektiğine dair bir yazı almak mümkün değil. Öyle diyor A. Öğretim görevlisi iken bile Osman Turan’ın üniversiteye giriş yöntemi son kez bir eğitiminin yasaklanmasıyla kapatıldı. Çok sinirli, A.D. Osman Turan -aşağıda ele alınacağı üzere- yeniden siyasete girmek zorunda kaldı. Böylece bilim ve eğitimden zorla koparıldı. Şu bir gerçektir ki, eğer A.D. Osman Turan’ın koleje girme imkanı olsaydı kolejin kaderi değişecekti. Bunun Türk fikir hayatı açısından önemine yukarıda değinmiştik.
Osman Turan’ın Türk Tarih Kurumu üyeliği
kaldırma kazası
Türkiye’de kutsal amaçlarla kurulan kurumlar bile, kurucularının isimlerini bayrak yapmaya devam ederek amaçlarında yanıltılabiliyor. Bu, doğu kurnazlığının tipik bir tezahürüdür. Tekrarlıyoruz: Batı’yı bize uygun olduğunda örnek olarak gösteriyoruz. Bir kez daha işimize gelince, gözlerimizi kapatmadan Batı’nın zihniyetine asla uymayacak eylem ve faaliyetlerde bulunmaktan çekinmiyoruz. Batı kisvesine bürünmüş Doğu zihniyeti de denilebilir. Aslında bu kurumları amaçlarından saptırmak için dikkate alınan tek dayanak kişisel çıkardır. Türkiye’de yaşayan bazı insanların kendi çıkarları için her alanda yapamayacakları şey yoktur.
Öte yandan bu tür hareket ve faaliyetler ne Batı zihniyetine ne de Türk zihniyetine uygun değildir. Bir Türk, özellikle toplum içinde belirli kurallara uymak ve onları çiğnememekle yükümlüdür. Mesela Türk komşu onu rezil edecek hareketlerde bulunmaz. Nitekim bir Türk’e yapılabilecek en büyük hareket, onu “ahlaksızlık (küstahlık)” ile itham etmektir. Artık Türk toplumunda köşe başlarında insanlar var, komşuları değil, kendi mahalleleri değil, yaşadıkları kasaba ve şehrin insanları; Türk milletini ve hatta tarihini bile lekeleyecek davranışlarda bulunmakta sakınca görmezler. Görülüyor ki Türk olmak kolay değil. Nasıl alındığı belli olmayan nüfus cüzdanı alınarak Türk olunmaz. Türklük her şeyden önce bir vicdan ve ahlak meselesidir.
Profesör. Osman Turan’ın 1948’de üyesi olduğu Türk Tarih Kurumu üyeliğinden sebepsiz yere çıkarılması Batı ve Türk zihniyetine aykırı bir davranıştır. Kurucusu Atatürk yaşasaydı değer vereceği gerçek Türk tarihçisinin, Türk tarihi ve medeniyetini araştırmak için kurulmuş bir kurumdan -tabii müdafaa hakkını almadan- çıkarılması başka türlü anlaşılamaz. Bu satırların yazarı, bu haksız ve haksız eylemin profesörüdür. Muhammed Altay Kuymen’in vicdanı rahat etmedi. Nitekim Batı ve Türk zihniyetine pek uymayan bu davranışı protesto eden bir yazı kaleme almış ve toplumda büyük yankı uyandırmıştır. Bu makaleyi bir ek olarak alıyoruz. Tarih Kurumu yetkililerinin bu yazıya cevap veremeyip yazımızda yaptığımız suçlamaların doğruluğunu kabul ettiklerini de ekleyelim.
Prof. Dr. Osman Turan’a yapılan tedavi açıklandı
onun versiyonunda <الحقيقة> Gençliğimde okuduğum ünlü Fransız romancı Émile Zola, Paris halkının bir Yahudi’ye yapılan haksız muameleye isyan etmediğini söyler. Her gün gözlerinin önünde yaşanan yüzlerce olaya Türkiye’deki aydınların bile omuz silktiğini görüyoruz. Vatana karşı olanlar bile. Bize göre aydın, kaynağı kim olursa olsun haksızlığa başkaldıran, mazlumları var gücüyle koruyan ve savunan kişidir. Ömrüm boyunca kendime yapılan haksızlıklara değil, başkalarının haksızlıklarına başkaldırdığıma, kim olursa olsun mazlumun elimden geldiğince ayağa kalkıp kurtarmaya çalıştığıma ve elimden geldiğince özür dilediğimi ifade edeyim. birçok genci de kurtardı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde aynı sıralarda oturan, Fuat Köprülü başta olmak üzere aynı hocalardan ders alan Osman Turan’la hep arkadaş kalamadık. Üniversite Özerkliği Yasası yürürlüğe girmeden çok önce hocam Prof. Dr. M. Cuprulo’nun tavsiyesine uyarak yardımcı doçentlik sınavına girme hakkımdan feragat etmeme rağmen, hakkımda – burada ayrıntısına girmeyi gereksiz bulduğum – birçok şikayet açıldı; Ama Ezidi mahkemelerinden döndüğünde, daha önce öğretim üyesi olduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne geri dönmek için çok uğraşan bendim.
Selçuklu dönemi Türk tarihi ve medeniyeti üzerine yaptığı değerli çalışmalarıyla adını Türk ilim ve fikir tarihine yazdırmış Osman Turan gibi bir hocaya böyle bir iş sorulduğu zaman bence ayrılmak zorunda kalacağım. Kişisel memnuniyetsizliğim ne olursa olsun. Ancak diğerleri benim gibi düşünmüyordu. Yani bazı arkadaşlar özel ilişkilerle resmi ilişkileri karıştırıyorlardı. Bunun sonucunda koleje giremeyen Osman Turan yeniden siyasi hayatın içine çekildi. Büyük bir partinin başkan yardımcılığına kadar yükseldi. İyi bir Türk tarihçisi olan Prof. Dr. Osman Turan’ın bilimsel kimliğine uymayan siyasi konumlarda başarıya ulaştığı söylenemez. Hatta genel kurul üyesi olmakla yetinip başka vasıflar gerektiren idari görevler üstlenmese çok daha iyi olurdu. Bu durumda bu büyük parti fikrini ortaya atan Ziya Kokalp’in yerinde olabilir. Artık genç yaşta profesörlükten ve siyasetten emekli olan Osman Turan, arkasından -onlardan da bahsedeceğiz- çok değerli eserler çıkarmaya başlamıştır.
Bu yazıda üzerinde duracağımız asıl konu, tabiatından dolayı maruz kaldığı bir haksızlıktır. Bir yıl önce maruz kaldığı bu haksızlığı yeni öğrendiğimiz için kendisiyle ancak şimdi ilgileniyoruz.
Devletin yetiştirdiği ve sessizce ölen büyük bilim adamına yapılan bu haksızlığı vicdanım bir kez daha tasvip etmedi. Başta muhterem milletvekillerimiz ve her zaman hakkı savunan basınımız olmak üzere bu yazıyı okuyan sadık dostlarımın, bu yazının başında atıfta bulunduğum romanda olduğu gibi, benim manevi devrimimi haklı çıkaracaklarını ve buna iştirak edeceklerini umuyorum. bir kurbanı savunacağını.
Okurları daha fazla merakta bırakmamak için Prof. Dr. Osman Turan’ın başına gelen olayı bir cümleyle anlatıyorum: Otuz yıl önce Türk Tarih Kurumu’na kilit üye seçilen Osman Turan kurumdan ihraç edildi. Bildiğimiz kadarıyla Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşundan bu yana hiçbir üye hakkında böyle bir karar alınmadı.
Şimdi soruyorum kendi kendime: Osman Turan hocanın suçu neydi de kurumdan uzaklaştırıldı? Yaptığı kurum üyeliğine uygun olmayan fiiller nelerdir? Mesela kurumda bile alkolik miydi? Aşırı solcu muydu? Yoksa anarşistlere patronluk tasladı mı? Örneğin, toplumun hoş görmeyeceği kişisel bir hastalıktan mı muzdaripti? Yoksa vatana ihanetten mi yargılanıyor? Kuruluşa maddi zarar verdi mi? Suistimal edildi mi? Yoksa aynı kurumu, kurucusu Atatürk’ün öngördüğü hedeflerden saptıran mı? Yoksa bir şekilde Türk kimlik kartı almış – kendi kişisel çıkarlarından başka hiçbir şeyi umursamayan bir Türk değil mi?
Aslında daha da sıralayabileceğimiz bu kusur ve hataların hiçbiri Osman Turan’da yoktu. O saf bir vatanseverdi. Bu nakiler başka yerlerde bulunabilir, ancak büyük ülkenin oğlu a. Osman Turan’da asla.
Çünkü mahkeme kararı olmaksızın hiç kimsenin mahkûm edilip cezalandırılamayacağı hukukun en yerleşik ilkelerinden biridir. Osman Turan hangi mahkemenin kararıyla Türk Tarih Kurumu’ndan ihraç edildi? Bu açıkça haksızlıktır. Aslında, mevcut üyeler arasında onu kurumdan atmayı düşünen son kişidir.
Şimdi vatanseverliğinden, hayırseverliğinden hiç şüphe duymadığımız hemfikir veya muhalif milletvekillerimizin ve hatta Türk hükümetinin ve basınının bu eşi görülmemiş ve haksız muameleyi düzeltmek için harekete geçmesini umuyor ve bekliyoruz.
Türk Tarih Kurumu’nun ciddi Türk tarihi hocaları yetiştirmeye devam etmesi yetmiyormuş gibi, 30 yıllık üyeliğine rağmen 30 sayfa yazmayanlar var ve Türkiye Selçuklu dönemi tarihçisi olan vatanseverliğe katlanamayanlar var. 30 yıl önce olmuş ve çok büyük işleri var, peki Türk kim sever vatanını isyan etmez?
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın