Temelleri Türkler tarafından yağmalanmıştır. Doğu ve Batı Türkistan’da hüküm süren Karahanlılar’ın 10. yüzyılın ortalarında tamamen Müslüman olmaları ile birlikte Türk tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Türk toplumunu yeniden yapılandıran bir ahlâk ve inanç sistemini kuran İslam, aynı zamanda Türk toplum yapısını şekillendiren bir medeniyetin de temellerini atmıştır. Böylece İslam öncesi Türk toplumunun inanç, fikir ve kalb ile ilişkilendirilen bazı özellikleri (şamanların bazı alışkanlıkları gibi) yeni medeniyetle birlikte terk edilirken, bazıları da güçlenirken (kahramanlık, cesaret, İslam ile birlikte temizlik yeni bir anlam kazandı) ve birçok sıfat da eklendi.Bireylerin kişiliğine ve sosyal yaşamına çok yeni (tevazu, iyilikseverlik, adalet gibi çok derin anlamlar taşıyan sıfatlar kültüre eklendi). Bundan sonra Türk-İslam medeniyeti diyebileceğimiz tarihsel gelişim kendi oluşum sürecini başlatmıştır.
Karahanlılar döneminde edebiyatla birlikte kültürel çalışmaların da ciddi bir koruma bulduğu kaydedilmiştir. Majd al-Din Muhammed bin Adnan. Karahanlı hükümdarlarından Tabaş Han, İbrahim ibn Nasr’ın Türkistan ve Hitay Tarihi’ni, Muhammed ibn Ali el-Khatib es-Semerkandi, Mesud ibn Ali’nin Klitch Tughak’ının bir eserini yazdı. Aynı aile sırasında Abd al-Ghafoor ibn Hussain al-Ma’i, Kaşgar şehrinin tarihini yazdı. nihayet onbirinci. Orta Asya’daki Türk hâkimiyetindeki asırdaki kültür hareketlerinin başlıca karakteristik örneklerinden biri, müellifi bilinmeyen Mücmilü’t-tevârih ve’l-kısâs (520/1126) adlı eserdir. Karahanlılar döneminde yazılan Kur’an-ı Kerim’in bazı tercümelerinden bahsetmek gerekir ki bizde mevcuttur ve günümüzde kaybolan Kaşgarlı Mecdüddin Mehmed tarafından İbrahim Han’a verilen Târîh-i Türkistan ve Hıtây adlı eser de burada zikredilmelidir.
Türkler 10. yüzyılda Müslüman olmasına rağmen, 11. yüzyılda. yüzyılda Uygur alfabesini yazı dilinde kullandılar. Kaşgarlı Mahmud’un eserinin adı Dîvânu Lugati’t-türk: “Bütün Türk dillerinde kullanılan harfler on sekizdir. Türkçe metin bu harflerle yazılmıştır” (DLTT, 1985-, c. I: 8) ve Uygurcayı gösteren mektuplar, eserini yazdığı sırada (1072/1074) Türklerin hala Uygur alfabesini kullandıklarını göstermektedir. Ahmet Pekan Ercilasun, muhtemelen XII.
Türklerin de bünyesine kattığı yeni İslam medeniyeti, Türk dilinin gelişmesini engellemediği gibi, Türkler arasındaki değerini de düşürmemiştir. Aksine Türk dili, Karahanlılar’ın himayesi sayesinde Balasagonlu Yusuf Hassib gibi bir Türk düşünürü tarafından işlenip edebî bir dile dönüştürülmüştür. Ayrıca Türklerin diğer milletlerden farklı olarak fethettikleri her ülkeyi büyük ölçüde kapsadıklarını ve nüfuslarının büyük bir çoğunluğu ile milliyetlerini ve dillerini koruduklarını belirtmeliyiz. Türkistan’ın İslami döneminde, orijinal İran lehçelerinin Türk dili tarafından kademeli olarak bastırılması, Türklerin anadillerine olan yakın bağlılıklarından kaynaklanıyordu.
Bu dönemde ilk Türk şiir ekolünün kurucusu ve şairi Yusuf Hasib ile dilbilimci ve İskenderiye ekolü tarzında ilk Türkçe gramer geleneğinin kurucusu Kaşgarlı Mahmud Türkçeyi iki kolda işleyip birleştirmişlerdir. Yeni İslam medeniyetine dahil olanlar, oynadıkları tarihi ve ulusal roller sayesinde Türklerdi. Her ikisinin de yarattığı eser, Türk şuuruyla yoğrulup yaratılmıştır.
Doğu Türkistan’da yazılan Kutadgu Beliğ’den sonra bu bölgelerde veya komşu yerlerde geçen Orta Asya Türk edebiyatının en eski ürünleri arasında büyük bir uçurum vardır. Bu durum edebiyatın menşei ve mahiyeti hakkında farklı fikirlerin doğmasına neden olmuştur. IV/X Ahmet Ateş tarafından sunulmuştur. Yüzyılın büyük kıraat âlimlerinden biri de Mansur b. Ahmed İbrahim’in, Al-Lutf Al-Abir ve Ali Bin tarafından Al-Assar lakaplı kıraat ilmi üzerine risalesi. Hüseyin el-Farabi’nin nüshası için yazdığı ikili şiiri, aradan geçen dönemde bile bir edebiyatın varlığını göstermesi bakımından önemlidir (Ahmet Ateş, (1958), “An Old Poetry and a Risale in Eastern Turkish ”, Can Deni Hediye, Ankara 1988 s. 24-34).
Özellikle bu alanlarda şairler, padişahların ihtiyacı olan önemli ve vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Çünkü padişahlar, isimlerini yaşatmak için şairlerin söylediği şiirlerin çok önemli ve etkili olduğuna inanıyorlardı. Nitekim Ahmad Nizami Arezi Semerkandi şöyle anlatır: “Padişahın mutlaka adının bekasını sağlayacak, onu divanlara ve kitaplara yazdıracak iyi bir şaire ihtiyacı vardır. Şairlerin şiirleriyle adı ebedileşir” der ve hece hece tarihten örnek verir (s. 62; Adnan Karaismailoğlu, “Selçuklu Sarayında Şiir ve Şair”, Beşinci Ulusal Selçuklu Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu Bildiriler Kitabı) [25-26 Nisan 1995]Konya 1996, s. 133-34):
“Gazneli Mahmud’un yaptırdığı sarayların birçoğu, boyca aya rakip olmuştur. Onlardan bir tuğla bile göremezsiniz. Şair Ensuru’nun övgüsüyle yerinde kalmışlardır.”
Benzer şekilde Konya’da Keyhüsrev b. Kılıç Arslan’a ithafen ithaf edilen Râhatu’s-sudur ve Ayetü’s-Surûr’da, “Her devirde iyi isim ve şan, adaletli olanlardan, iyilerle münakaşa ederek muhatap olmayı yeğleyenlerden ve onlarla oturanlardandır” denilmektedir. Şairler ve muhterem saray mensupları Çünkü şan ve geniş şöhret onların sayesinde ebedî oldu” (Muhammed bin Ali bin Süleyman El-Rafandi, Rahat-üs-Sudur in Ait-as-surur {Kalplerin tesellisi ve neşe alâmeti]I. J , Muhammed İkbal 1921 GMS’de yayınlanan Farsça metnin Türkçe tercümesine atıfla konunun bu şekilde kabul edildiğinden bahsetmiştir. H. Ahmed Ateş, Ankara 1957, s. 61). doğru bir hükümdar ve büyük mükâfat bulurlar” (s. 43), padişahlar, şairler yazsın diye mal bağışlarken, onlar şiirlerini başkaları ezberlesin diye kendileri için yazarlar. (s. 60). Nitekim Kotadgu Beleg’in başında Yusuf Haseeb’in Bogra Han’ı övmesinin bir bölümünde Bogra Han’a birçok hediye yapılmış ancak bu hediyeler unutulmuştur. ; aşağıdaki pasajlar (s. 28), Padişahın adının yazılı olduğu bu eseri kendisinin hediye ettiğini ve böylece padişahın adının baki kaldığını, bu fikirlerin desteklendiğini ve doğru olduğunu belirtir:
Olarnıng tangrukı kelir de Mening’e gidiyor bu tangruk boldı mengü
Elhamdülillah Nece tirşe, dünya tüketiyor
Kitbka bitti, bu Khan’ın atı, bu at Mengu, ay Koti’den ayrılıyor
Bir de Karahanlı sultanları arasında şiir söyleyenler vardı. Bunlar arasında Şehzade Ali Bori Tegin, Kılıç Tamgaç Han ve Nusrettin Kılıç Arslan da bulunuyor. Bazı Karahanlı hanları ilim ve edebiyatı sever, alim ve şairleri himaye ederdi. Bunların arasında Sultan Sensar döneminde nehrin ötesindeki ülkeyi yöneten Haydar Han bin İbrahim ve Arslan Han Muhammed bin Süleyman, oğlu Mahmud bin Muhammed ve Hasan Bukra Han da bulunuyor. Örneğin Hasan Boğra Han, dürüst yönetimi ve bilim adamlarının ve sanatçıların himayesi sayesinde Karahanlılar arasında kendisine olağanüstü bir prestij ve dünya çapında bir itibar kazandı. Karahanlılar döneminin en ünlü şairleri Am’ak-ı Buhârî, Reşidî-i Semerkandî ve Sûzenî-i Semerkandî’dir. Ahmed Nizami Arezi Samarkandi ise Kara Kağan’ın adlarının Lü’lü’, Gulâbî, Necîbî-i Fergânî, Am’ak-ı Buhârî, Reşidî-i Semerkandî, Neccâr-i Sagarci ve Ali-i Bâyenzî şiirleri olduğunu belirtir. Kalır Ve Piser-i Dergûş, Ali-i Sipihrî, Cevheri, Sogdî, Piser-i Tîşe ve Alî-i Satranc aynıdır (s. 63).
Karahanlı sultanların şairlere gösterdikleri lütuf ve ihsanın kaynaklarda pek çok örneği vardır. Konuyla ilgili önemli eserlerden biri olan Çihar Risalesi’nin (Tlf. 550-551/1155-1157) müellifi Ahmad Nizami Arizi EC Merkandi, Sultan Karahanlı Hezir bin İbrahim Han’ın şair Raşidi’ye bir dörtlük verdiğini söylemektedir. biri 250 dinar olan dört yaprak kırmızı altın hediye ettiğini söylüyor (s. 84).
Karahanlılar döneminde Türk şiiri iki ana koldan gelişmiştir. Birincisi halk şiiri, diğeri ise İslami özellikler taşıyan şiirdir. Bunlardan ilki millî ölçü olan hece vezni ile şiirin millî birimi olan dörtlükten meydana gelmiş ve İslâm kültürünün etkisi dışında kalmıştır. İslami nitelik taşıyan şiirler, arus aruz kullanılarak ve genellikle yine İslami şiirsel birimler olan beyitlerle oluşturulmuştur.
Sekizinci. Bazı küçük metinlerle bile yedinci yüzyıl. On üçüncü yüzyıldan itibaren yazılı eserlere kadar izi sürülebilen Türkçe. yüzyılda tek bir yazı dili olarak Göktürk, Uygur ve Karahanlı dönemlerini kapsayan ve Eski Türkçe olarak adlandırılan bu dönemde Türkler hangi boydan olursa olsun aynı yazı dilini kullanmışlardır. Göktürk, Uygur ve Karahanlı dönemlerine ait eserler arasında gramer yapısındaki bazı küçük farklılıklar dışında herhangi bir değişiklik olmadığı belirtilmektedir. Uygurca ve Karahanlı dönemi eserleri arasında sadece söz varlığı bakımından önemli farklılıklar vardır. Göktürklerden kalma eserler bozkır medeniyetini yansıttığı için yabancı dillerden kelimeler pek görülmez. Uygur dönemi eserlerinde Sanskritçe’den girmiş veya Türkçe’den türemiş “Budizm” ve “Maniheizm” ile ilgili kelimeler; İslam ile ilgili kelimeler olup, Karahanlılar dönemi eserlerine Arapça ve Farsçadan girmiş veya Türkçeden türetilmiştir. Bunun dışında çoğu kelime kadrosunun ortak olduğu görülmektedir.
On üçüncü. Eski Doğu Türkçesi ile Kuzey Türkçesi arasındadır. Bir asır sonra değişmeden kalır. On üçüncü – on beşinci. Türk dili yüzyıllar boyunca Harezm’de ve daha genel olarak Altyn Nordu ve Türkistan’da kullanılmıştır; Aynı dönemde Mısır ve Suriye’de kullanılan Türkçe Kıpçak, Eski Türkçenin organik bir devamıdır. Türk Çağatay Türkçesi de benzer şekilde Harezm ve Kıpçak Türkçesinin devamıdır. Bu alanlarda yazılan bazı telifli ve çeviri eserler günümüze ulaşmıştır.
Özet
Uygur Hanlığının varisi sayılan Karahanlı devletinde edebi dil Uygur dilleri -Karluk ve Oğuz-Kıpçak’a dayanıyordu. Edebiyatın şekli, türü ve özellikleri büyük ölçüde Arap ve İran edebiyatından etkilenmiştir. Bozkır kültüründen geçiş aşaması olan bu dönemin en önemli eserleri Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” ve Yusuf Has Hasip’in “Kutadgu Bilig” adlı eserleridir.
Karahanlılar dönemine ait zengin bir Türk lehçeleri sözlüğü olan Divan-ı Lügat-it Türk’te müellif, sözlükleri anlatırken dörtlüklerden oluşan hece ölçüsüyle destan, mersiye ve gazel türünden örneklere ve atasözlerine yer verir. Sergilediği anonim eserler arasında tek şair olarak Gucho’dan bahsedilir.
Katadgo Peleg, Mesnevi ve Kaside gibi İslam edebiyatının ortak özellikleri kullanılarak ve Aruzca tercüme edilerek yazılmıştır. Devlet yönetimi, iyi insan olmanın yolları ve İslam dininin esaslarına göre ahlak kuralları ile ilgilenir. Bazen sosyal hayatı, kurumları, folkloru ve inançları ifade eder.
Ahmed Yusufi’nin “Divanü’l-Hikme” adlı eseri tasavvufa dayalı olup, bir kısmı aruzla, bir kısmı hece ölçüsüyle söylenen şiirlerden oluşmaktadır.
Karahanlı edebiyatının günümüze ulaşan metinleri, İslam’ın kabulünden sonra sözlü halk edebiyatından edebiyata geçiş döneminin ürünleridir. Bu eserler henüz din dışı konuları ele almaya başlamamıştır. Bunlar genel özellikleri ile eğitici, dini ve tasavvufi ürünlerdir.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın