"Enter"a basıp içeriğe geçin

Diyalog Dersi, Sohbet Diyalog Anlatım Biçimi Örneği | YerelHaberler

En az iki kişinin bir konu hakkında birbiriyle konuşmasına denir. Bu tabir genellikle tiyatro eserlerinde ve roman, hikâye, söyleşi, söyleşi, panel, söyleşi gibi edebî türlerde kullanılmaktadır.

Yazar olayları karşıdaki kişiyle konuşuyormuşçasına anlatır. Bazı yazı türlerinde yazar, röportaj yaptığı kişilerle yaptığı sohbetleri yansıtır. En az iki kişinin diyaloğunu içeren bu anlatım türüne “konuşmalı anlatım” denir.

Konuşmalı anlatımla üretilen metinlerin özellikleri

1. Jestler ve mimikler ifade gücünü artırır.
2. Konuşma, görüşme ve diyalog monolog metinlerine bağlıdır.
3. Konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.
4. Görme ve işitme ile iletişim önemlidir.

5. Vurgu ve tonlama önemlidir.
6. Hikâye, roman, oyun, söyleşi ve monolog konuşma temelli anlatımın kullanıldığı metin türleridir.
7. Romanlarda, öykülerde ve tiyatrolarda karşılıklı konuşmalara diyalog, iç konuşmalara da monolog denir.
8. Tekrar, konuşma ifadelerinde ifade gücünü güçlendirir.
9. Konuşma metinlerinde anlatım süresi sınırlandırılmalıdır.

Basit metin:

sen ulaştıkça

Sevemedim o kış günlerini… Tüm Yıl: Kış, insanların çalışırken en çok düşündükleri ve en çok eğlendikleri mevsimdir. Uzun gecelerde şöminenin önünde sinen ve işine şaşıran kişi kararını vermiştir; Gerçekleri ve sırları aradım; Masallar uydurulur. İnsanlar kanunlar yapmışlar, medeniyeti kışın ihtiyaçları yaratmadı mı? Gençliğimde Rémy de Gourmont’un (Romy de Gourmont) hangi kitabını okuduğumu bilmiyorum, bu yankı beni aldatamazdı.

Soğuk algınlığından şikayet etmeyeceğim. Dürüst olmak gerekirse hayatımda hiç bu kadar soğuğu hissetmemiştim, soğuk geldiğinde sırtımı dikleştirmenin ve oturduğum yerde ısınmanın bir yolunu buluyorum. Cool olmanın da cool olmanın da bir tadı var. Beş on dakika, yarım saat kar altında yürüdükten sonra, sıcak bir odaya girip parmaklarınızı geğirtmekten yeterince keyif alıyor musunuz? Gözlerin parlıyor. “vay! Üşüyorum!” diyerek mangala yaklaşırken gülümsememek, gülmemek elinizde mi? Üşüdüğünüzü zevkle hatırlıyorsunuz…

Kışı sevmiyorum çünkü günler kısa. Sabah, sonsuz güneş kaybolur. Özellikle şimdi! Biraz yetmiş dört ve hava kararıyor, bundan ne anlıyorsun? Penceremden dışarı bakıyorum, temiz, temiz hava… Sihir var. Ankara, İstanbul kadar bilinçsiz değil. Yarı sevmek, yarı üzgün hayal kurmaz, dışarı çıkıp gezmeye davet eder Ama nereye gidiyorsun? Biraz yürümeden su kararacak ve etrafı göremeyeceksiniz, lambalar ne kadar parlak olursa olsun yürüyüş için uygun değil.

“Artık yaşlandın, yaşlandın, yarım saat yürüsen yorulursun, dizlerin dayanmaz, gezmeyi göze alır mısın?” Söyleyeceksin. Haklısın. Evet artık yürüyemiyorum kısaltma çabuk geliyor. Ama yaşlandım diye uzun süre gezmeyi ve gezmeyi hayal etmekten beni alıkoyamayacaksınız! Unutayım yaşlandığımı, unutayım ki yaz gelince, keşke o uzun günlerde istediğim kadar gezebilsem…

Ayrıca, aydınlık günlerde yürümeyi ve yalnız yürümeyi sevmiyorum! Bir yerde oturup çevrenize ve uzaklara bakmak güzel değil mi? Gözünün gördüğü her yer senin, tepelerdeki o ağaçlar, sıra sıra dizilmiş o rengârenk evler, uzaklaşan o insan, yaklaştıkça beliren o gölge senin; Onlar da senin değil, sensin… Onlara bakıp gördüğümüzde, duysan, benliğimiz genişler, zenginleşir. Yalnız değilsin, çevrende hayat var, gözünün alabildiğince hepsini sevebilir, hepsini düşünebilirsin. Kışın mı? Çevreniz küçülüyor ve küçülüyor.

Bu kısacık günler, bu dünyanın canlılarıyla ziyafet çekmenize yetmiyor, uzun gecelerde ise kendinizle baş başa kalıyor ve gün içinde toplayabildiğinizi hızla tüketiyorsunuz. Ah, kış geceleri, hep kendini düşündüren bitmeyen kış geceleri! Size hep kendinizi düşündürdüğü için gözünüzde büyütüp büyütür kendinizi. İçinizde tükenmez hazineler olduğunu düşündürür… Evet, medeniyet kışın getirdiği ihtiyaçlardan oluşmuş olabilir ve kış geceleri hakikati aramaya, gizemleri çözmeye, masallar icat etmeye, araştırma ve kanunlar çıkarmaya vesile olabilir. ama aynı zamanda bizi kendimizle baş etmeye ve kendimizi sevmeye iten de budur.

Bu satırları neden yazdım? Hiçbir şey… Işığa olan özlemimi, aydınlık yaz günlerine olan özlemimi dile getirmek istedim, o kadar. Böyle geldi, böyle yazdım.

Tanrı’nın ışığı sana geldi

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir