Sehî ve Latîfî’ye göre asıl adı Bahşî olup, Âşık Çelebi’nin halk arasındaki yaygın rivayetten aktardığına göre Satılmış’tan tahrif edilmiş Satı’dır ve bu ismi “Zatî” olarak almıştır. Ancak kendi ifadesine göre asıl adı İvaz olup, doğum tarihini (876) hesabıyla birlikte vermektedir.
Gençlik yıllarında Balıkesir’de ayakkabıcılık yaparak geçimini sağlayan Zatu, II. Bayezid döneminde İstanbul’a gelerek şiirin gelişmesi için gerekli bilgileri elde etmeye çalıştı. Bu arada bir zada madeninden kum grameri öğrenen Zati, şairliğin yanı sıra geçimini sağladığı ikinci mesleği oldu. Aynı dönemde Christian, hükümdarın saray katibi Ali Paşa ile tanışmış ve onun himayesinde bulunmuştur.
Ve Ali Paşa vasıtasıyla biri Newroz diğeri bayram günleri olmak üzere üç şiiri padişaha sunmaya ve bu arada o dönemin devlet ve âlim forumlarına girmeye başlamıştır. Zamanla Haji Hassanzadeh, Hersekzadeh ve Tagizadeh’in faydalarını gördü. Bu sırada Sultan II. Bayezid, isteği üzerine dönemin şairlerinin gönderdiği gazellerden zatileri beğendiği halde kendisine bir mensib verilmesini emretmiş, ancak sağırlığı buna engel olduğu için Bursa ve diğer yerlerden otuz akih bağışlamıştır. Ancak padişahın şairlere dağıttığı “Saline” 1=yıllık) ve diğer şiirlerden elde ettiği gelir daha iyi olduğu için arkadaşlarını İstanbul’da bırakmama düşüncesiyle bundan hoşlanmadı.
Hadım Ali Paşa’nın şehadetiyle yıllarca süren taht mücadelesinin birbirine karışması üzerine Yavuz’un tahta geçmesi üzerine ona bir manastır hediye etmiş, karşılığında Bursa ve Balkesir’de iki köyün geliri kendisine yatırılmıştır. Hukuku ve şairleri himaye eden İbrahim Paşa döneminde saraydan pek ilgi görmedi. Şehzad Muhammed, İbn Kanuni sancağa giderken divanını kendisine sunarken kendisini bekleyen şeyi bulamamıştı.
Fatih’in Şengüzel Hamamı semtinde oturan Al-Zati, yaşlılığında Bayezid Camii’nin avlusunda bir hediyelik eşya dükkanı işletiyordu. Bu dükkân o dönemin şairleri ve diğer şiir meraklıları gibi gençlerin uğrak yeriydi. Daha sonra evinin yakınında bir dükkân açtı ve mesleğine burada devam etti. Ölümü üzerine cenazesi Şeyh Çelebi ve Yahya Bey gibi arkadaşları tarafından götürüldü ve Edirne Kapı dışında iki oğlu Kemal ve Baki’nin mezarlarının yanına defnedildi. Hem kendi eserlerinden, hem de hakkında yazılan yazılardan, çiçek tenli, büyük burunlu, sağır, ömrünün sonlarına doğru gözlük takan çirkin bir insan olduğu anlaşılmaktadır. Doğası gereği bir şair, nazik, esprili ve esprili bir konuşmacıydı.
Çevresindeki insanlar onu sık sık esprili sözler ve şiirler söylemeye kışkırtırdı. Şiirinin öne çıkan özelliği, daha önce hiç söylenmemiş bazı rüyaları kullanma çabasıdır. Bilimsel bir eğitim almadan başarılı bir şair olunamayacağı tezinden yola çıkan kaynaklar, özel bir eğitim almamış olan Alzati’nin olağanüstü güzellikteki şiirlerine hayran kalıyor. Bazıları, şiirlerini görmek için dükkanına gelen şiir severlerin orijinal düşüncelerini yakalayan çeşitli metaforlara sahip olduğunu iddia ediyor. Şiirlerini çaldıklarını iddia edenler, “Biz şairiz, divanımız var – şiirlerimiz sabaha kadar okunur. Bu hoş ayinleri kaybolmasın diye divanımıza götüreceğiz” diyorlar. , “Hayır, farsça bilmiyorum, sen bilmiyorsun…”.
Ömrünün sonlarına doğru geçim derdine düşmüş, müderrislere ve danişmendlere bile otuz akçe methiyeler düzmüş, kendisinden şiir isteyenlere para karşılığında gazel yazmaya başlamıştır. Daha sonra başkalarının imzasını taşıyan şiirlerini görünce, bunların kendisine ait olduğunu söyleyerek sinirlendi. Kişiden söz edilen biyografik eserlerin hemen hepsinde sanatı övülmekte, gazel alanında üstatlardan biri sayıldığı ve şiirlerinin eşsiz olduğu belirtilmektedir. Naqati Bey ve Ahmed Paşa’dan Baki’ye kadar uzanan hattın önemli bir halkası olan Al-Zati’nin şiirleri genellikle duygusaldır. Rintlik’in kendisi de şiirlerinde önemli bir tema olarak karşımıza çıkar.
Klasik edebiyatın en şairane şairlerinden biri olan Al-Zati, şiir yazarken Ahmed Paşa ve Nekati Bey kadar titiz ve seçici davranmamış, kaleminden gelen her şeyi işleme ihtiyacı duymadan yazmıştır. Bu nedenle şiirleri arasında gerçekten güzel şiirler olduğu gibi, kusurlu ve tatsız şiirler de vardır. Bu tavrından dolayı kaynaklar da onu eleştirmiştir. Zati’nin şiirlerine o dönemin Türk kültürü ve günlük yaşamının da yansıdığı belirtilmektedir. Ahmed Paşa ve özellikle Necati Bey’den etkilenen Zati, şiirsel yeteneğiyle Vijani, Hayali, Halqi, Baki, Seni, Usoli, Khairiti, Enveri ve Djelili gibi şairleri etkilemiştir. Sehî ve Latîfî’ye göre 3.000 ile Dvân’ı, Şik Çelebi’ye göre 1.700 ceylan ve 500 methiyesi vardır.
Gazelleri Ali Nihat Tarlan (Zati Divanı, İç, İstanbul 1967, II.c, İstanbul 1970), Mehmet Çavuşoğlu ve Mehmet Ali Tanıri (Zatî Divanı, III.c, İstanbul 1987) tarafından yayımlanmıştır. Bu yayınlara göre Alzaty’de 1.825 geyik var. Öte yandan Coşkun Ak ve Mehmet Akkaya Divan’larından antolojiler yayınlamışlardır (Zatî’nin Divanı’ndan seçilmiş gazeller, Balıkesir 1993). 5.000’den fazla heceli Şem’ü Pervane mesnevisi ile (Günay Alpay, “Zatî ve Şem’ü Pervane Mesnevi – İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. XI, İstanbul’ 961, s. 129) -142) Edirne Sihrings var (bkz. Mesnevi).
Latifi (Mehmet Çavuşoğlu, “Zâtî’s Letâifi y Journal of Turkish Language and Literature of Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,” Cilt XVIII, İstanbul 1970, s.51; “Zâtî’s Letâifi II,” Turk Daily, Cilt XXIV, Sayı 237, Ankara 1971 , 211-212) lezzetli.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın