Millet kelimesi günümüzde millet kelimesi ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ulus, tarihsel ve toplumsal bir aşamaya ulaşmış, belirli nitelik ve koşullara sahip bir toplumdur. Vatanın temeli vatandır, maddi ve manevi değerlerin kaynağı da bu vatandadır.
Millet, bu vatan üzerinde aynı dil ve aynı duygu ile kültür birliği kurmuş insan kitleleridir. Vatan birliğinin yanında dil, kültür ve ülkü birliğinin de önemli rolü ve yeri vardır. Bir milletin oluşumunda en büyük rolü dil birimi oynar. Atatürk’e göre millet, “birbirlerine dil, kültür ve ideal (ideal) birliği ile bağlı yurttaşlardan oluşan siyasi ve sosyal bir komitedir.” Atatürk, bir millet inşası unsuru olarak Türk diline büyük önem ve değer vermektedir. Onun sözleriyle “Türk dili, Türk milletinin kalbi ve aklıdır.”
İnkılâplarla yeni bir anlam ve değer kazanan Türk milliyetçiliği, Türk tarihinin derinliklerinden fışkıran, kaynağı milli mücadeleden olan, Türk milletinin toplumsal şuurunda sabit olan bir ilkedir. Yeni Türk devleti tamamen milliyetçilik temelinde kurulmuştur.
Türkiye’de demokratikleşme hareketleri II. Abdül Majest ile başlamıştır. Abdülhamid döneminde 1876 ve 1908 divanlarının açılmasıyla gelişmiştir. Tanzimat’la birlikte ortaya çıkmaya başlayan milliyetçilik siyasi bir hareket olmadığı gibi bilinçli de değildi. Kanunun on sekizinci maddesinde yer alan Türkçe’nin resmi dil olması farkındalığın artmasında önemli bir etken olmuştur. İkinci Meşrutiyet’ten bu yana Türk hareketi siyasi değil, akılda bir fikir olmuştur. Bu konudaki çalışmalar imparatorluğun her köşesinde değil, Türklerin çoğunlukta olduğu Anadolu’da gelişiyordu.
Birinci ve ikinci anayasal monarşilerde ulusal meclisler yoktu. İlk Meclis’te 56 Müslüman milletvekili bulunurken, 40 Hristiyan milletvekili bulunuyordu. Birinci ve ikinci Meşrutiyet Türkleri Batılılaşmayı ya hiç kabul etmemişler ya da resmi kabulle Batılılaşmayı uygun bulmuşlardır.
Ancak Atatürk’ün milliyetçiliği Batılılaşmayı ve laikliği kabul eder. Dernek 23 Nisan 1920’de açılmıştır ve ulusal bir dernektir. Nitekim meclisin en yaşlı üyesi olan Sinop Milletvekili Şerif Bey, istisnai yetkilere sahip olan mecliste yaptığı açılış konuşmasında, bu meclisin millet iradesi ve millet iradesi ile kurulduğunu ifade etmiştir. hilafet devletinin ve hükümet merkezinin bağımsızlığının ortadan kaldırılacağını ve millî olanın hakim olacağını.
Osmanlılarda Türk kelimesi II. Mahmud’dan itibaren kendini bulmuş ve önem kazanmaya başlamıştır. Yusuf Akchora, Türkistan kelimesinin Fransızca La Turquie terimi ile aynı olduğunu belirtmiştir. Encümen-i Daniş kurulduğunda Cevdet Paşa, Türk risalesinin sadeleştirilmesini savundu. Abdülaziz devrinde okullarda Türkçeye daha çok önem verilmiştir. Milli Mücadele sırasında Türkiye kelimesi ilk kez 23 Nisan 1920’de kullanılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kararlı üyeler ve İstanbul Parlamentosu’na katılan üyelerden oluşacaktı. o aradı.
Mustafa Kemal Atatürk, Meclis’in açılışından sonra 2 Mayıs’ta Nottuk semtinde kurulacak Bakanlar Kurulu’na ilişkin düşüncelerini açıklarken, “Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme erklerini bünyesinde toplar” temasıyla hareket etti. 4. maddeye de dikkat çekiyor. Moskova’ya heyet gönderilmesiyle ilgili konuşmasında da TBMM’nin ifadesini kullanmış. İfadesi var. Mustafa Kemal Paşa, Ocak 1921’de Sadrazam Tevfik Paşa’ya söylediği tellerde açıkça “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal” unvanını kullanır.
Mustafa Kemal’e göre bir milletin oluşumunda istiklal ve dil önemli rol oynar. Nitekim Amasya Genelgesi’nden (21-22 Haziran 1919) Erzurum ve Sivas Kongrelerine, TBMM’nin açılışına kadar yaptığı konuşmalarda hep milletin bağımsızlığını ve iradesini vurgulamıştır. Bu milliyetçilik bilinci Milli Mücadele’ye yön verdi. Bu savaşta Mustafa Kemal’in önderliğindeki her atılıma milliyet unvanı verildi. Her şeyden önce savaşın kendisine milli mücadele adı verildi. Mustafa Kemal’e göre Türkler, milli mücadele ile toplum hayatından kurtulmuş ve millet hayatına girmiştir. Bunu Ekim 1922’de şöyle ifade ediyordu: “Kabul edelim ki üç buçuk yıl öncesine kadar bir topluluk içinde yaşıyorduk. Bize istedikleri gibi davrandılar. Cihan’ı bizi temsil edenler tanıyordu. üç buçuk yıldır bir millet.”
Irkçı olmayan, laiklik ilkesinden sapmayan, sınıf mücadelesinden çok toplumsal dayanışmayı hedefleyen Kemalist milliyetçilik anlayışı, Türk milletini ırk temelinde bölmeye çalışanlara karşı en güçlü savunma aracıdır. , tarikat ve sınıf savaşları. Devlete bağlı, millete bağlı tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, rahatlıkla ve içtenlikle “Türküm” diyebilmelidir. Atatürk, etnik, mezhepsel ve sınıfsal farklılıkları körükleyenlere her zaman karşı çıkmış, bu hareketleri körükleyenleri hain olarak görmüştür. Ona göre vatanın birliği ve güvenliği en büyük güç kaynağıdır. Esasen 1961 ve 1982 Anayasasının üçüncü maddesi “Türk devleti, devleti ve milletiyle bölünmez bir bütündür” der. O başlar.
Türk milliyetçiliğinin popülizmle yakın bir ilişkisi vardır. Atatürk 1920’lerde Türkiye’nin ilkelerinin Bolşevik ilkeleri olmadığını, halkçılığa ve halkın egemenliğe bağlılığına dayandığını belirtmişti. Atatürk’ün milliyetçiliği, milletin yararına birlik ve beraberlik içinde olan bir milliyetçiliktir. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, millî birlik, millî şuur ve millî varlık ilkelerine dayanmaktadır.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı emperyal yayılmacılığa ve fetih politikasına karşıdır. Ülkeler bağımsızlıklarını kazanmalıdır. Ortadoğu, Uzak Doğu, Afrika ve Güney Rusya’daki mazlum ülkeler, Atatürk’ün Milli Mücadele’deki mücadelesini örnek almışlar ve Milli Mücadele’de muvaffak olmuşlardır. Atatürk milliyetçiliği modernleşmeye açıktır. Bilim ve teknoloji her yerden alınmalıdır. Ancak bunu yaparken Türk toplumu da kendi karakterini koruyacaktır.
Kısacası Atatürk milliyetçiliği durağan değil aktiftir. Yeniliklere açıktır. Güncelleme anlamına gelir. Halkın bağımsızlığı ve egemenliğine dayanır. Saldırgan değildir ve emperyalist güçlere karşıdır. Kendi kültürünü ve varlığını korumanın yanı sıra kendi yapısına göre gelişmeye de açıktır. Vatan ve millet birliğine önem veren Atatürk milliyetçiliği, laikliği savunur, her türlü mezhep, sınıf ve ırk ayrımını reddeder. Atatürk’ün milliyetçiliği, vatan kavramıyla da bağlantılı ve gerçekçi olan ulusal dayanışma ve sosyal adaletten yanadır. Demokratiktir ve taciz edici değildir, barışçıldır ve insancıldır.
Kısaca Milliyetçilik / Özet
Tanım: İçinde yaşadığı toplumu sevmek, onunla gurur duymak, ilerlemesi ve ilerlemesi için her türlü fedakarlığı yapmak.
Milliyetçilik ilkesi, milli savaşımızın çıkış noktasını oluşturmuş ve tüm tutsak halkların kurtuluş hareketlerini ön plana çıkarmıştır. Bu ilke, Fransız İhtilali sonrası dünyada yayılan özgürlük fikrinin tarihsel gelişimi çerçevesinde her milletin kendi kaderini belirleme inancının doğal bir sonucudur. Atatürk sayesinde Türk milleti millet olmaktan kurtulmuş ve millet olmuştur. Atatürk’ün annesine olan inancı sonsuzdu. Bir milleti millet yapan unsurların başında ortak değerler gelir. Milliyetçilik kelimesi de bu değerleri içermektedir. Devrimin ve ilkelerinin millete karşı değil, milletle yaşanacağını biliyordu. Bu nedenle yeniliklerin ancak ve ancak millet tarafından benimsendiği takdirde sonsuza kadar yaşayacağına inanılıyordu.
Günümüzde Atatürk ilkeleri arasında yer alan milliyetçilik, çağdaş anlamıyla; Siyasette, ekonomide ve kültürde yerini aldı.
“Türk milliyetçiliği, tüm çağdaş devletlerle uyum içinde yürürken, Türk toplumunun özel karakterini ve bağımsız kimliğini korumayı gerekli görüyor. Bu nedenle, milliyet dışı hareketlerin ülkeye girmesini ve yayılmasını istiyoruz.” (Ş. Surya Aydemir Tek Adam C. III. s. 450)
Biz doğrudan milliyetçiyiz, biz Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin temeli Türk toplumudur. Bu cemiyetin mensupları ne kadar Türk kültürü ile beslenirse, bu cemiyet üzerine kurulu cumhuriyet de o kadar kuvvetli olacaktır.
“Diyarbakır, Van, Erzurum, Trabzon, İstanbul, Traklar, Makedonlar bir milletin çocuklarıdır, hep aynı ham damardır.”
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın