Saldırı bahara ertelenmiş olsa da sanki hemen saldıracakmış gibi hazırlıklara devam edildi. Batı Cephesi Komutanlığı iki ordu olarak örgütlendi. Sokoli Nuruddin Paşa komutasındaki 1. Ordu, küçük astlarıyla birlikte Akarchay’ın güneybatısında, Menderes Nehri kıyısındaki bölgede bulunuyordu. Yakub Şefki Paşa önderliğinde II. Ordu ise Akargay’ın kuzeyinde yer alıyordu. Orduların özellikle kıdemsiz subaylara ihtiyacı vardı.
Ankara Talimghe subayları adına yetiştirilenler, İstanbul’dan gelenler ve I. . Ordunun asker ihtiyacı 1899, 1900 ve 1901’de derhal askere alınmayla karşılandı. Mevcut tümenlerin sayısı 7.000-9.000 adama çıkarıldı. Ankara, Adana, devlet daireleri ve diğer kurumlarda bazı birliklerin düşürülmesiyle kurtarılan askerler, yeni kurulan 16. Tümen ile Kocaeli’deki 17. Tümen’in batı cephesine nakledildi. Batı Cephesinde düşmana saldırmak için toplanan asker sayısı ilk defa iki yüz bine yaklaşıyordu.
Kişi sayısı yeterli olmasına rağmen askerler iyi giyimli değildi. Elbiseler İtalya, Fransa ve yurt dışından temin edildi. Taarruz için planlanan büyük bir ordunun silah, cephane, alet ve teçhizatının yeterli ve bol olması gerekir. O günün şartlarında bunu elde etmek son derece zordu. Nitekim İstanbul’da işgal güçlerinin kontrolündeki depolarda Türk ordusunun ihtiyacı olan her türlü silah, mühimmat ve teçhizat bulunuyordu. Üstelik bunlar Türk milletinin malıdır. Ancak işgalci güçlerin koruması altındaki bu depolarda askeri teçhizatın kullanılması mümkün değildi.
Bu zorluklara rağmen İstanbul’da çeşitli isimler altında kurulan bir dizi örgüt, antrepolardan kaçırılan veya başka yollarla ele geçirilen silah, mühimmat ve savaş malzemelerini gizlice Anadolu’ya göndermeye devam etti. Büyük taarruz öncesinde bu şekilde cepheye teslim edilen silah, mühimmat ve teçhizatın sayısı çok fazlaydı. Türk milleti tüm zorluklara ve imkansızlıklara göğüs germekten umudunu kaybetmemiş, tüm engelleri aşmak için mucizeler yaratmıştır.
Eskişehir’de demiryolu atölyesinde çalışan Ahmet Bey’in elinde çelik yığını haline gelen Türk topları, en ilkel aletler kullanılarak yapılan takozlar sayesinde çalışır hale geldi. Atölyelerde, bir top atışı başka bir topa uyarlanabiliyordu. Yerel atölyeler sayesinde ordunun gambot, bomba, mermi ve kılıç eksiklikleri giderildi ve diğer silah, alet ve teçhizat İtalya ve Fransa’dan satın alındı.
Bir yandan ordunun eğitimine özel önem verildi. Savaş tecrübelerinden yola çıkılarak hazırlanan eserler ve kılavuzlar birliklere dağıtıldı. Eğitici geziler, konferanslar, savaş oyunları ve tatbikatlar düzenlendi.
Mustafa Kemal Paşa, orduyu her bakımdan taarruza hazırlamak için büyük çaba sarf ederken, bir yandan da Meclis’te muhalefetle mücadele ediyordu. Muhalefet milletvekillerinin iddialarına göre Türk ordusu savunma yapacak ama saldıramayacak. Bu durumda diplomasi yoluyla barış istemeyen Mustafa Kemal Paşa’yı suçladılar. 31 Ekim 1921’e kadar muhalefet milletvekillerine karşı çıkılsa da, Kanun’un kabul edilmesiyle Başkomutan’ın yetkisi üç ay daha uzatıldı. Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığının Ankara’daki ikametgahı, 4 Ocak 1922’deki Meclis oturumunda muhalifler tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan ve Orgeneral olması nedeniyle karargâh olarak Ankara’yı seçtiğini söyledi. Personel, burada görevlerini iyi yaptıklarını ve gerektiğinde ne zaman ve nereye gittiklerini takdir edeceğini uygun gördü.
Ona karşı çıkanlar olumsuz tanıtımdan geri durmadı. Mecliste, kamuoyunda ve hatta orduda ülkenin bilinmez bir akıbete sürüklendiği kanaatini oluşturmaya çalışıyorlardı. Bu olumsuzluklara rağmen 4 Şubat 1922’de Meclis’te alınan oylama sonucunda Başkomutanlığın görev ve yetkileri ikinci kez üç ay daha uzatıldı. cepheyi denetlemek için Ankara’dan ayrılırken, ordunun neden henüz taarruza geçmediğini açıklamış, Cemiyet’in gizli oturumunda yaptığı konuşmada:
Ordumuz saldırmaya karar verdi. Ama biz bu saldırıyı erteliyoruz. Bunun nedeni, kurulumumuzu tamamen tamamlamanın daha fazla zaman almasıdır. Yarı hazır, yarı yedek olarak saldırmak, hiç saldırmamaktan çok daha kötüdür. Bekleyişimizi saldırı kararından vazgeçmek ya da bunu başarma umudundan vazgeçmek olarak anlamanın ve yorumlamanın bir anlamı yok.
1922 Mayıs ayı başlarında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olarak görev ve yetkilerinin üç ay daha uzatılmasına ilişkin bir kanun teklifi Meclis’e sunulduğunda, hasta yatağındaydı. Onun yokluğundan yararlanan muhalefet milletvekilleri diğerlerini de etkileyerek oyların dağılmasına neden oldu. 5 Mayıs oylaması sonucunda yasa tasarısı kabul edilmedi. Oylama sonucu açıklandığı andan itibaren Türk ordusu lidersiz kaldı. Bu sonuç karşısında Genelkurmay Başkanı ve Kabine de istifa etmeyi düşündü.
Bu istifalar ülkeyi derin ve içinden çıkılmaz bir bunalıma sürükleyebilir. Sonucu öğrenen Gazi Mustafa Kemal Paşa, 6 Mayıs’ta yapılacak gizli oturumda divan huzurunda açıklamalarda bulunacağını duyurdu. Temsilciler Meclisi’nin gizli oturumunda milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, “Başkomutan iki gündür bir belirsizlik ve boşluk içinde yaşıyor. Şu anda ordu lidersiz. Orduyu yönetmeye devam edersem yasadışı olarak yönetiyorum.Temsilciler Meclisi’ndeki oylama sonucuna göre Komutanlıktan derhal çekilmek istiyorum.Hükümete Başkomutanlık görevimin olduğunu bildirdim. Ancak imkansız bir felakete sebebiyet vermemekle yükümlüyüm.Düşmanla karşı karşıya kalan ordumuz başsız bırakılamaz.O yüzden yapamam, yapamam ve vazgeçmeyeceğim. .”
Uzun tartışmaların ardından yapılan oylama sonucunda TBMM, 11’e karşı 177 oyla 15 çekimser oyla Başkomutan’ın görev süresini dördüncü kez uzattı. Saldırı planı üzerinde de çalışmalar yapılıyordu ve hazırlıklar devam ediyordu. Planın temeli 1921 sonbaharında hazırlanan “SAD” planıydı. Cephenin durumuna göre cephede bazı düzeltmeler yapıldı. Taarruz cephesi Uşak’a kadar daraltılarak Afyon ile Aherdağı arasında taarruza geçilmesi kararlaştırıldı. Ordu tümenlerinin sayısı on ikiye çıkarıldı. Yunan ordusunun cephenin ortasına yedek kuvvetler yerleştirmesiyle planın uygulanması kolaylaştı.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın