1955-1965 yılları arasında kendini gösteren ikinci yeni şiir, ortak özellikleriyle ortaya çıkan bir akım değildir. Yeniyi deneyen, dünya görüşü, yetişme yöntemi ve beslenme kaynakları bakımından birbirinden çok farklı olan şairlerin eserlerindeki benzerliklerden hareketle bu ismi vermiştir. İlhan Berke (d. 1916), Turgut Uyar (1927-1985) ve Cemal Surya (1931-1989) 1955 yılında Yeditepe dergisinde bir önceki akımdan farkını hissettiren bu şiir anlayışının öncüleri olarak görülür. -1965.
Papyrus dergisinde yayınlanan antolojide, Muhammed H. Doğan bu hareketin ortaya çıkışı hakkında bilgi verdi. Garib hareketinin yozlaşmasına bir tepki olarak bu harekette semboller ön plana çıkıyor. Sadelik ve sıradanlık şairler için yeterli değildir. Günlük konuşma dilinden uzaklaşıp anlaşılması zor bir dile dönüş bu şiiri okumayı ve anlamayı zorlaştırmıştır. Genelde popüler kültüre karşıdırlar ve dikkatleri büyük şehrin kalabalığı içinde kaybolmuş yalnız adama çevrilmiştir. Yeni bir duygu dalgası ve yoğun bir çağrışım ağı ören bu şairler, benzetmeyi ve kafiyeyi tamamen reddetmezler, ancak zaman zaman nesir şiir denilebilecek şeyi denerler.
Edebi sanatlar, bol alegoriler, son derece karmaşık cümle yapıları, Türkçeden çeşitli yabancı dillerden alıntılara kadar zengin bir söz varlığının kullanılması, ancak belirli bir çağrışım uyandırmaktan uzak olması bu akımın temel özellikleriydi. Şiirler çok uzundu. Bazıları sadece Divan formlarının isimlerini taşımasına rağmen, bu formların gramerinden çok uzaktı. Bu şiirin bir “neo-realizm” olduğunu iddia edenler oldu. Ceza Karakoç (d. 1933) “Dişimizi Sarıyoruz” başlıklı yazısında bunu şöyle açıklamıştır: “Ben’in en küçük eylemi bile büyük haber gibidir. Hayat var ve önemli. Ama haber olarak. Haber nedir? Şair. Orhan Veli’nin hareketi günlük mücadeleler şiiriydi ve bu şiir hayatı, gerçek hayatı özünde görmeye ve yakalamaya çalışır.”
Geleneği şiirlerinde özgün bir şekilde kullanan şairler -özellikle “Folklor şiirin düşmanıdır” diyen Cemal Surya ve Turgut Uyar- genel olarak folklora karşıdırlar. Yeni Şairler II ayrıca şiirsel görüşlerini de açıkladı. Bu da onların şiir teorisine de odaklandıklarını göstermektedir. Faydacı şiirden yana olanlar, ikinci yeniliği toplumsal fayda açısından değerlendirmek istediler. Ahmet Oktay “Sanatsal yapının en büyük avantajı, insanlar arasında bir uzlaşma aracı olmasıdır. Yönlendirildiği kişiler arasında ortak bir dil oluşturulmasıdır.” Benzer bir itiraz Asım Bezirci’nin (12) bir yazısında da bulunabilir. 1957 ile 1961 yılları arasında kelime dağarcığı ve orijinal hayalleri kendisini güçlü bir şekilde hissettirdi. Kalabalıkları heyecanlandıran şiir ihtiyacından.
Ana Oyuncular: Oktay Rifat (Perçemli Sokak, 1956), Edip Cansever (1928-1986) (Yerçekimi Karanfil, 1957), Cemal Süreya (Üvercinka, 1958), Elhan Berk (Celile Denizi, 1958), Turgut Uyar (En Güzel) Arabistan Dünyada), 1959), Sezai Karakoç (Körfez, 1959), Kemal Özer (d. 1935) (Gül Prosedürü, 1959), Ülkü Tamer (Soğuk Otların Altında, 1959), Ece Ayhan (Denizci Canar Hanım, 1959), Ercüment Uçarı (1028)-1996) (Et, 1960) bu akımın içinde yer alan şairlerdir.
Bu şairlerden bazıları hayatları boyunca kendi dizelerini aradılar ve kendi dizelerini geliştirdiler. Yeniden kendisi olmayı bilen karakterler bu hareketin merkezinde yer alıyor. Şiiri hayatlarının yegâne gayesi olarak görenler, bizden önceki nesillerin şairleriyle birlikte şiirimize katkıda bulunmuşlardır. Öte yandan bazı şairler sosyalist ve komünist propaganda aracı olarak defalarca yayınlanan kitaplar yazmışlar ve şiir sanatı dışında isimleri “toplumsal savaş öncüleri” arasında yer almıştır.
Yeni İkinci Hareket’in öncülerinden Cemal Süreya Seber (1931-1990), Papirüs dergisi ile Yeni İkinci Hareket’in koleksiyoncusu oldu. Suriye’nin güzelliğinin kendine özgü bir dil yarattığı açıktır. Bu dili oluştururken popüler terimleri kullanın. Açık ve kapalı tüm şiirleri anlam doludur. Şiirin belirli üsluplarla sınırlandırılarak yazılamayacağını, çarpıcı başlıklar taşıyan (“Şiir anayasaya aykırıdır”, “Folklor şiirin düşmanıdır”) yazılarında bu geleneğin yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Jamal Surya’nın şiir anlayışını gösteren denemeler, düşündürücü ve parlak görüşlere sahip olanlardır. Kişiliği ön plana çıkaran, biçimin önemini gösteren ve ilk bakışta çelişkili gibi görünen görüşleri de ortaya koyan Marksizm ile Sürrealizm arasında bir ilişki kurmuştur. Bu görüşler zaman zaman başka yazarlar tarafından da dile getirilse de, Logos’un şiirinden bıkmış olanlara çok modern görünmektedir.
Yeni Saniye’nin özgün şairlerinden İlhan Berk (d. 1916), bu akımın en eski üyesidir. Hece ölçüsüyle şiirlerini ilk kez 1935 yılında yayımlayan İlhan Berk, sürekli denemelerle şiirin yapısını da değiştirmiştir. Gündelik hayattan sahneleri tasvir etmekten zamanla nesre yaklaşan bir romana geçer. Zengin çağrışımlar, etkisi büyük anlamsız ifadeler, İstanbul yorumları, olumsuz tarih görüşleri ve pornografi bağlantılı cinselliğe yoğun göndermeler, İlhan Berk’in şiirlerinden edinilen ilk izlenimlerdir.
Ceza Karakoç (d. 1933), Yeni Şairler II ile aynı dönemde eserler vermesi nedeniyle bu akımın mensupları arasında sayılmış ve kapatılmıştır. İslam düşüncesi önce onun dağınık hayallerinde, ardından da epik şiir anlayışında ortaya çıktı. Sezai Karakoç, kutsal kitapların hikayelerini çağdaş bir anlatımla büyük bir başarıyla dile getirmiş. Günümüzü -sanat medeniyeti dahil- dağınık imgeler ve çeşitli göndermelerle anlatan Sezai Karakoç hakkında yapılan değerlendirmelerde yeterince aydınlanmayan şairlerden biridir. Bu, eserlerinde derin dini bilgileri ve Batı edebiyatı örneklerini kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kaynakları bilmeden yorumlamak zordur.
Şairin destansı anlatımı zaman zaman büyük bir coşkuyla devam eder ve eleştirmeni fark etmeyen okuru bir bilinmeze götürür. Sezai Karakoç’u üne kavuşturan ilk şiiri 1952’de söylediği “Monna Rosa”dır. Bu aşk şiiri uzun süredir konuşulmakta ve övülmektedir. İlk şiirleri heceli olsa da daha sonra serbest nazıma yöneldi. Cahit Zarifoğlu (1940-1987) ve Erdem Beyazıt (d. 1939) da şiirlerinde sürekli ölümden coşkulu bir üslupla söz eden İslam şairleridir. Alco Tamer (d. 1937), aşk teması üzerinden ölüm ve cesaret temalarını işler.
Şülkü Tamer’in İngilizceden yaptığı başarılı çevirilerin yanı sıra Alleben Öyküleri (1991) adlı çok güzel bir öykü kitabı var. Edebiyatımızdaki poetikayı bozan ve kara mizaha varan güçlü bir ironiyi kullanan Süreyya Berfe (1943 doğumlu) bu doğrultuda ortaya çıkar. İkinci yeniliği ise postmodern anlayışın şiirimizde erken ortaya çıkışı olarak değerlendirebiliriz. Bu zor görevde başarılı olamayanlar unutulur, başarılı olanlar edebiyat dünyasındaki yerlerini alırlar. İkinci yenilik de en az Garib hareketi kadar şiirimize etki etmiş ve farklı dünya görüşlerine sahip yazarları kendine çekmiştir.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın