Türk dili tarihsel gelişimi içerisinde pek çok dil ile etkileşime girmiş ve kelime alışverişinde bulunmuştur. Diğer milletlerle iletişim kurmadan yaşamak mümkün olmadığı gibi, yabancı dillerden etkilenmeyen bir dile de sahip olunamaz; Türk dili de binlerce yıllık tarihini yabancı dillerle etkileşim içinde geçirmiştir. Yazılı belgelerle takip edebildiğimiz Göktürklerden başlayarak günümüze kadar Türk dili dört ana dil ailesine ait birçok dile kelime vermiş ve onlardan kelime almıştır.
Türklerin geniş bir coğrafyaya hakim olmaları, sık sık göç etmeleri, birçok dine mensup olmaları ve tarih sahnesinde çok aktif rol almaları diğer milletlerle ciddi etkileşimlere yol açmıştır. Binlerce yıla yayılan tarihi süreçte Türkler, dünya coğrafyasının çok küçük bir bölümünün dışında geniş bir alanda onlarca ülke kurmuş, binlerce savaş yapmış, toplumlarını kendilerine bağlamış, başka ülkelerin esiri olmuş, birçok ülkeyle ticaret yapmıştır. ülkeler, din değiştirdiler, göç ettiler ve yabancı ülkelerle ilişki kurabildiler ve birçok olaya tanık olduk. Komşu ülkelerden gelen binlerce yıllık öğrenim ve eğitim, geniş bir coğrafyada milyonlarca insan tarafından kullanılan Türkçenin kelime bilgisi ve gramer bakımından yabancı dillerden etkilenmesine neden olmuştur.
Türkçenin yabancı dillerle etkileşimini tarihsel olarak incelemeye, ilk yazılı belgelerimizin bulunduğu eski Türk döneminden başlayabiliriz. Orhun yazıtlarında “kunçuy” (prenses, KT-K:9), “señün” (general, BK-G:8) ve “tutuk” (askeri vali, KT-K:1) gibi özel isimler dışında ) Çince’den alınmıştır, istisna kelimelerden oluşan yabancı isimlerin %1’i hariç, tüm söz varlığı Türkçe’dir. Bu nedenle Orhun yazıtlarının dili olan Göktürk, bundan binlerce yıl önce Türk dilinin varlığına işaret edecek bir gelişme seviyesindeyken, günümüzde dilin “kökü” veya “en eski şekli” olarak kabul edilmektedir. Türkiyat araştırmalarında. Göktürk’ün yabancılaşma oranının %1’in altında olması (Aksan, 2004: 126) Türkçenin fonetik ve morfolojik yapısı hakkında genellemeler yapmak için önemli bir kaynaktır.
Göktürklerden sonra Uygurların yerleşik hayata geçmesi ve Gök Tanrı dinini terk edip Maniheizm, Budizm gibi dinleri kabul etmeleri Türk kültüründe ve milli değerlerinde birtakım değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Ardından gelen değişimler kuşkusuz dilin söz varlığında da yaşanmıştır. Yeni bir dini ortama girmenin doğal bir sonucu olarak Çince, Sanskritçe ve Soğdcadan yeni kelimeler alınmıştır. Yerleşik, hazır bir yaşamda karşılaşılan bazı nesne ya da durumların çevre dillerden alınması koşulu da Uygur Türkçesi döneminin söz varlığındaki yabancı sözcük oranını artırmıştır.
Uygur dönemi, özellikle dini terim veya kavramların türetilmesi açısından oldukça önemlidir. Dinde karşılaşılan yeni kavramlar Türkçe kelimelerden deneyimlense de “tamo” (cehennem) Soğdca’dandır; Çin dilinden “toyin” (rahip) ve Sanskritçe’den “paramit” (erdem) gibi kelimeler de kullanılmaktadır. Bu döneme ait dini metinler ile kehanet ve şifa kitaplarındaki yabancı kelime oranı %2 ile %5 arasında değişmektedir (Aksan, 2004: 126).
Uygur Türkçesi döneminde yabancı kelimelerin dile girişinin en önemli nedeni olan dinsel değişimler, 10. yüzyılda Türklerin İslam’ı kabul etmesiyle dilde etkisini göstermiştir. Karahanlılar döneminde toplu halde İslam’a geçmeye başlayan Türkler, yeni inanç dünyası kavramlarını Türkçe kelimeler kullanmak yerine çoğunlukla hazır bularak Arapça ve Farsça kelimelerle tanıştırmışlardır. Rahmet, oruç, dua gibi kelimeler olduğu gibi alınmış, o zamana kadar kullanılan “Allah” gibi Türkçe kelimelerin yerini zamanla “Rab” veya “Tanrı” gibi yabancı kelimeler almıştır.
Karahanlılar dönemine ait eserlerden biri olan Kutadgu Bilig’de yabancı kelime oranı %1.9 iken Atabetü’l Hakayık’ta bu oran %20’ye kadar çıkmaktadır. Bu oranın artmasında ayrıca bu eserin dinî konularda bilgi vermesi; Ancak aynı döneme ait olan Divanü Lûgat-it Türk’te %13’e ulaşan yabancı kelime oranı, zamanla Arapça ve Farsçadan pek çok kelimenin Türkçeye yerleşmesi ile kendini göstermektedir.
Türklerin Batı’ya göçü sonucu Anadolu’da gelişmeye başlayan Eski Türkçe Anadolu döneminde Türk dilinin izolasyonu kısmen yavaşlamıştır. Bu dönemde yaşayan Yunus Emre’nin Divanı’ndaki yabancı kelime oranı %13 (bazı yerlerde %22 ve üzeri) olarak belirlenmiştir (Aksan, 2004: 128). Dede Korkut’un kitabında ise sadece dini konularda artan alıntıların sayısı toplam eser içinde %5,3’e gerilemiştir.
15. ve 16. yüzyıllarda Türk dilindeki Arapça ve Farsça kelime ve gramer unsurlarının sayısı giderek artmaya başlamıştır. Genel dilden uzak, aydınlar için yapay bir dil olarak geliştirilen Osmanlıca yazılan eserlerde yabancı kelime oranı %60’a ulaştı. Aydınlar, yabancı kelime kullanmayı bir ayrıcalık olarak görmüş, Arapça ve Farsça kelimeleri sıklıkla kullanmışlardır. Bu dönemde dinî etkinin hâkim olması nedeniyle edebiyat ve şiir dili olarak Arap dilinin etkisi kullanılmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar Fars dilinin etkisi artarak devam etmiştir. Yabancı kelimeler veya kelime öbekleri, kelimelerin yerini dildeki Türkçe karşılıklarına bırakmaya başladı. Örneğin Türkçedeki “yıldız” yerine Arapça kökenli “necm” veya Farsça kökenli “ahter”in kullanılması aydınların dili olan Osmanlıca’da ahit olarak kabul edilmiştir.
Divan-ı Edeb’le birlikte artan Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe’yi fethi, Tanzimat döneminde Osmanlı’nın yüzünü Batı’ya çevirmesiyle Fransızlara bırakılmıştır. Tanzimat’tan önce “koltuk, koltuk” anlamına gelen Farsça “peyke” veya Arapça “mastaba” sözcüğü, Tanzimat’tan sonra “canapé” (kanepe) adını almıştır. Fransızların egemenliği uzun sürmemiş ve cumhuriyet döneminde patlak veren “Türklük” fikri aydınlarımızı Türkçeyi yabancı kelimelerden arındırma yönünde çalışmalara sevk etmiştir. Çalışmalar yapıldıkça dilde Türkçe karşılıkları bulunan Arapça, Farsça ve Fransızca kelimeler terk edilmeye başlandı ve %70 olan yabancılaşma oranı yeniden %20’lere düştü.
Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika ile sosyal ve siyasi ilişkilerin kurulması, İngilizcenin Türkçe ile etkileşime girmesine neden olmuştur. Zaman içerisinde medyanın da etkisiyle İngilizceye karşı gelişen ilgi, günümüzde İngilizce kelimelerin dilimize girmesine neden olmuştur.
Türk dilinin tarihsel gelişimi içinde izleri yazılı kaynaklara kadar uzanan dilsel değişimleri aşağıda her dönem için örneklenen cümleler incelendiğinde anlamak mümkündür:
Orhun yazıtlarından alınan “Kök kaz tengri asranın yağmuru yağınca ikinci aracı erkek çocuk oldu.” (KT-D:1) cümlesindeki tüm kelimeler Türkçe kökenlidir. Bu örnek, Eski Türkçenin Türkçe söz varlığının çok büyük bir yüzdesine sahip olduğunu göstermektedir. “Erdem Burkan-ning riti kuu kelig” Uygur döneminde yazılmış “Altun Yaruk” adlı eserden alınmıştır. Cümledeki (AY, III – 2a, 20) “riti” (sihir, gizem; Skr. rddhi) ve “burkan” (Buda, Tanrı; Skr. Buddha) sözcükleri Türklerle birlikte Türkçülüğe giren dinî kavramlara örnektir. ‘ Budizm’in kabulü. Karahanlılar dönemine ait Kutadgu Bilig’den alınan “Bu iki Yazukka’ya kan sızarsa düşmanlık etme, kendini beğenmişliğe tükürme.” Cümlede (KB, A 149: 5260) “düşman” kelimeleri geçmektedir (Ar.
“Aşık, dünya, ahiret, şan” çift heceli “Girçek” Aşık olan, dünya ahireti anmak için / “Seven, seven” izzet peşindedir” (YED, E-2:2) Yunus Emre’nin eski Türk Anadolu dönemine ait divanından alınmıştır. Divan’dan alınan “Bilürsin anı mürg-i beyza-i pûlâd-ı nusretdür/’Aceb mi dane divşürse tîg-i burrânı at hand” (BD, 14:9) gibi çift heceli Arapça ve Farsça kelimelerin varlığı Osmanlı Türkçesi döneminde yazılan Baki 16. yüzyılın başlarında “elinde” dışındaki tüm kelimeler Arapça ve Farsçadan alınmıştır. Bu cümle Osmanlı Türkçesinde %77’ye varan bir yabancılaşma durumunu temsil etmektedir. “Sessiz Gemi” şiirinden alınan Arapça “zaman, meçhul” kelimeleri ve Yunanca “liman” kelimesinin çift heceli “Demir vakti gelmişse meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” dışında. kaydeden Yahya Kamal, dil devriminden sonra kelimenin kökü yoktur. Bu durum dil devrimi öncesinde %70’i aşan yabancılaşma oranının %20’nin altına düştüğünü göstermektedir.
Yavuz Tanır
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın