Atilla İlhan (1925 doğumlu), Garip hareketinin ilk muhaliflerinden biriydi. Mavi dergisinde çıkan “Toplumsal Gerçekçiliğin İlişkileri veya Başlangıcı” (21 Sayı, 1 Temmuz 1954) başlıklı yazısında Orhan Fili, Oktay, Rıfat ve Melih Cevdet’i “usta” olarak nitelendirdi. Aynı derginin yazarlarından Ahmet Oktay (d. 1933), “Orhan Vilenin Yere” (Sayı) adlı yazısında “Orhan Veli eksik bir öncü ve eksik bir şairdi” sözleriyle Garp akımının sığlığını anlatmıştır. 26 Ocak 1955). Daha sonra Mavi dergisindeki bu yazılardan hareketle bir “Mavi Akım” oluşturulması istenmiş; Birinci Yeni Hareket’e karşı çıktıkları için Yeni İkinci Hareket’in öncüleri olarak görülseler de Atilla İlhan, Yeni İkinci Hareket’i “yozlaşmış” olmakla suçlayarak karşı çıktı.
Atilla İlhan, Türk şiirinin “hem Batı hem de Türk olabilecek estetik bir bileşime ulaşma sorunu” olduğuna inanıyor, ancak önce Garip hareketi, ardından yeni ikinci akım şiirimizi “yozlaşmaya” itti. İmlayı tamamen reddeden veya kendine has bir üslup geliştiren (büyük harf kullanmaz, özel isimleri işaretle (“) ayırır) Attila İlhan, dilde çok keyfidir. Fransızca kelimeler veya Almanca.
Bunlar hem yazarın dikkat çekme çabasını, özgün olma merakını yansıtır hem de okuyucuya kaotik bir dünyada yaşadığımızı hissettirme amacından yararlanır. Sinema teknolojisini kullanan Attila İlhan, zaman zaman belli noktalarda durarak kamerasını kalabalığın üzerinden adeta hareket ettiriyor. Bu renkli, ıslak, titrek ve ürkütücü şiirlerde bazen büyük bir rahatlama bazen de melankoli gizlidir.
Maviciler’in genel özellikleri:
– Garib’in trendine bir yanıt olarak geldi.
– Bu topluluğun hedefinde Garip Akım ve Orhan Veli var.
– Gariplerin savunduğu görüşlerin birçoğuna karşı çıktılar.
– Özellikle Maveseler, şiirin anlaşılır olması gerektiği fikrini tamamen reddetmiştir.
Maveseler, şiirin hiçbir zaman tamamen açık olamayacağına ve muğlaklığın şiiri nesirden ayıran önemli bir unsur olduğuna inanır.
– Bir şiirin basit olamayacağını, ölçü bakımından zengin, doğru ve derin olması gerektiğini savundular.
Nazım Hikmet’in ve Marksizm’in öğretilerini sürdürenlerden pek çok şair sloganlara başvurmuş ve toplumsal şiiri bir tür devrimci şiir olarak değerlendirmiştir. 1960’tan sonra hızlanan bu akımda Arif Demar (d. 1925), Hasan Hüseyin Korkmazgil (1927-1984) ve en çok yayınlanan şiir kitaplarından biri olan Hasret Prangaları Eskittim’in (1968) yazarı Ahmed Arif (1927-1991) , 38. b 1997) )) önce gel. Ahmed Aref’in kitabının basım sayısı, 1968 sonrası siyasi ortam ile edebiyat arasındaki ilişkiyi gösteren en önemli göstergelerden biridir. Ahmet Oktay’ın tahlillerinde bu şairle ilgili görüşleri de şairin benzerliğini açıklayacak niteliktedir.
1940’lara kadar milliyetçilik hâlâ öndeydi. 1960’lardan sonra diğer ülkeler ve uluslararası sorunlar şairlerimizi daha çok ilgilendirmeye başladı. 1964’ten sonra şairlerimiz Vietnam, Küba, Şili ve Afrika’yı Nazım Hikmet’in devamı olarak ele aldılar. Böylelikle Türkiye’de de devrim ortamının hazır olduğunu belirtmekte fayda var. Bir yanda ideolojik savaşlar, iç göç, kentleşme olgusu bu fikirler, diğer yanda Garib sonrası dönemin sıradan şiirlerine gösterilen tepki, yazarları yeni ifade arayışlarına sevk etmiştir.
Bu fikirleri iç içe geçmiş ifade ve sembollerle maskeleyerek yorumlayanlara “İkinci Yeni” denir. Gerçekten değerli sanatçıların yanı sıra 1960 ve 1980 yılları arasında geniş bir propaganda şiiri var.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın