"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kübizm hareketi, nedir, özellikleri, Kübizm’in temsilcileri | YerelHaberler

Bir edebiyat akımı olan Kübizm, dış dünyadan çok iç dünyaya yönelmiş ve varoluşun her alanında ele alınması gerektiği düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılın başlarında Empresyonizme bir tepki olarak ortaya çıkmış ve kendini daha çok resimde göstermiştir. Edebiyat alanında özellikle ressam Picasso’nun etkisiyle şairler bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler dış dünyayı takip etmek ve olup biteni iyi tespit etmek zorundadırlar. Onlara göre dünyadaki küçük olayları ve anlamları fark etmek, “gayb”ı, “gaybı” öne çıkarmak, aklın değil, hayal gücünün işidir.

Kübizm, XX. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve daha çok resim alanında kendini gösteren, daha sonra diğer sanat dallarını da etkisi altına alan, konunun sadece görünen tarafını değil, görünmeyen tarafını da göstermeye çalışan bir akımdır. 1910’da kendini göstermeye çalışan Kübizm, dört yıl sürdükten sonra 1914’te değerini kaybetti. Aslında akımın gerçekliğine aykırı düşen ve her şeyi geometrik formda görmeye çalışan Kübizm, 1913 yılından itibaren edebiyat alanına da girmiştir.

İzlenimciliğe bir tepki olarak ortaya çıkan kübizm, Guillaume Apollinaire’in çabalarıyla edebiyata girmiştir. Ardından André Salmon, Pierre Reverdy, Jean Cocteau, Blaise Cendrar ve Mac Jacob gibi şairler Kübizmi edebiyatta köklendirmeye ve geliştirmeye çalıştılar. Ancak tüm çabalara rağmen Kübizm uzun sürmedi, Kübizm hemen hemen her ülkede zaman zaman denendi. Hatta ülkemizde Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle resim alanında kübizm ile ilgili çabalar olsa da köklü bir akım haline gelemedi. Kübizm’in dayandığı ilkeler şunlardır:

1. Kübizm’in İzlenimciliğe Tepkisi: İzlenimcilik, öznenin görünüşünü doğrudan kendisinden ziyade belirli bir ışıkta, yani yarattığı duyumlarda tanımlamaya çalışan sanatsal bir yöntemdir. Kübizme göre İzlenimcilik, duyumların, yani geçici olan, gelip giden şeylerin tanımıdır. Öte yandan Kübizm, kalıcı ve değişmeyen özü tanımlamaya çalışır. Nesnenin özünü dış görünümü ile göstermek gerekir. Örneğin bir insanın sadece dış görünüşüne bakmak, onu sadece maddi olarak düşünmektir. Ancak bazı düşünce ve hislerin de sahibidir. Sanat onun bu yanını da göstermeli. Bu nedenle olaylara ve duygulara ayrı ayrı bakmak doğru değildir. Nesneyi, yani özneyi bir bütün (kül) olarak korumak gerekir.

Örneğin, “Bir ressam balkondaki bir adamı resmetmek isteyip de içerden görüldüğünde, sahneyi pencereden görünen kısımla sınırlandırmayacak, aksine sokağın bütün duyumlarını yerleştirecektir. Aynı tablonun balkonunda.” Bunun anlamı şudur: Hayat büyük bir olaydır. Bu olayda insan birçok şeyi aynı anda görür ve yaşar. O da bu büyük olayın katılımcılarından biridir. balkondan seyrettikleri hariç.Bu adam balkondan trenleri,arabaları,koşan insanları,sokaklar,çatılar ve bacaları görmüş,fabrikaların düdüklerini işitmiş.Aslında balkondaki adam o an kendi bedenini unutup içine düşmüş. izlediğini, peşinden koştuğunu… Şimdi sanatçı bu adamı sadece içeriden gördüğü kısmıyla nasıl işine dahil etsin.Fakat o an fabrikanın çarkı dönüyor Bir arabanın direksiyonu bu adamın kafasındadır, beyninden bir sokak geçer.

Peki tüm bunlarla ne yapacağız? Onlara sanatçı olarak dokunmayacak mıyız? Bunlar olmadan bir adam nedir? Tüm bunları sorgulayan ve üzerine düşünen Kübist sanatçı, insanları görünüşleri ve duyarlılıklarıyla birlikte geometrik şekillerle bir bütün olarak ilişkilendirerek sanatın içine çeker. Sanatçının resminde insan, içindekini gösteren, içindekini ortaya çıkaran camdan yapılmış bir yaratık olarak görülüyor. Bu fikirleriyle Kübizm, Empresyonizm’in sadece duyarlılıkları tanımlamasını eleştirmiş ve konuyu bir bütün olarak içsel ve dişil olarak ele almaya çalışmıştır.

2. Kübizm yöntemi: Sahne veya olay sahnesi önce ana bölümlerine ayrılır ve ardından bu parçalar sanatçının kişisel görüşüne göre yeniden birleştirilir. Böylece her şey orijinalindeki gibi değil, sanatçının duyularına göre geometrik olarak şekilleniyor. Şey, yani özne tabiatta olduğu gibi sanata girseydi, o zaman sanatçının rolü olmazdı. Ona göre, konu olan şeyin parçaları önce analiz yardımıyla bilinecek, sonra sanatçının sentez arzusuna göre o şey yeniden ortaya çıkacaktır. Kübizmde XX. Yüzyılın başlarında toplumlarda görülen toplumsal gerilimlerin ve dengesizliklerin izlerini bulmak mümkündür. Bu yöntem edebiyatta da kullanılmış, şairler şiirlerindeki mısraları tahlil ve kompozisyon tarzında sıralayarak, manzaraları ve yaşam sahnelerini kişisel görüşlerine göre betimlemeye çalışmışlardır.

Kübizmin temel özellikleri

– Empresyonizme ve o zamana kadarki sanat anlayışına bir tepki olarak 1908 yılında ortaya çıkmıştır. Başlangıçta bir resim akımı iken daha sonra edebiyatı ve ardından şiiri etkiledi.
– Kübist ressam, nesneleri üç boyutlu ve geometride yansıtmaya çalışır. Yani resimde bir kişinin sadece görünüşünü değil, aynı zamanda duygularını, arzularını ve isteklerini de yansıtmaya çalışır.
– Dış dünyayı alışılagelmiş, geleneksel şekilde sunmak yerine, söylenmemiş, söylenmemiş gerçekleri arar.
– Nesnenin dış görünümünün yanı sıra iç dünyasını da betimlemeyi amaçlar.
– Anlatıyı hayata geçirmek için sanatçılar eserlerinde duygu ve olayları harmanlayarak olayları yansıtmışlardır.
Şiirin akıl ve mantığa dayanmaması gerektiğini savunurlar. Görünmeyen kayıtsızlık demek için akıl değil hayal gücü kullanılmalıdır.
– Tüm boyutlarıyla (dış ve iç görünüş, duygusal boyut, geçmiş, gelecek…) varoluş vermek gerekir.
Noktalama işaretlerine karşı çıkmışlar ve biçimsel olarak her türlü yeniliğe açık olmuşlardır.

Kübizm Temsilcileri: Apollinaire, Max Jacob, Jean Cocteau, Blaise Cendrars

. Varlığın dış görünüşü ile iç dünyasını betimlemeyi amaçlar.
. Anlatımı canlı kılmak adına sanatçılar, duygu ve olayları birbirine karıştırarak eserlerine yansıtmışlardır.

Kübizm Temsilcileri: Apollinaire, Max Jacob, Jean Cocteau, Blaise Cendrars

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir