Dada edebi akımı, Fransızca tahta at oyunu anlamına gelen “dada” kelimesinden türemiştir. Savaşa karşıdır. Dünyanın ve insanların yok oluşundan umutsuzluğa kapılmışlar, hiçbir şeyin durağan ve kalıcı olduğuna inanmayan felsefi bir kurgunun etkisinde kalmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen boğulma ve dengesizlik eğilimidir. Dadaistler kamuoyunun kafasını karıştırmak ve istikrarsızlaştırmak istediler. Geleneksel estetizme karşı çıktılar ve burjuva değerlerinin kötülüğünü vurguladılar. Toplumda anlam ve yerleşik düzen kavramlarına karşı çıkarak, dil ve biçimde yeni deneylere gittiler. André Breton, Louis Aragon, Philippe Saubold, Paul Eluard, Georges Ripmont, Dessin önderliğinde gelişti.
aklın esaretinden ve aklın yarattığı düzenden; sanatı dil, ölçü, kafiye, biçim ve anlam kaygılarından kurtarmak; anlamı bilinen sözcükleri birleştirme ve alışılagelmiş estetik kuralların dışında düzenleme; tüm basmakalıp sistemlerin, kuralların ve geleneklerin reddi ve yok edilmesi; Anomalileri kural olarak benimsemek üzerine kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı ve savaşı takip eden yıllarda ortaya çıkan kafa karışıklığı ve karamsarlık, kişisel ve toplumsal ahlakın yozlaşması, inançların sarsılması, değer yargılarının alt üst olması; Derin bir umutsuzluk içinde olan ve her şeyden şüphelenen genç kuşağı, toplumda ve sanatta alışılmış olan her şeyi inkar etmeye ve yok etmeye yönlendirdi.
Tristan Tzara adlı genç bir şairin Larousse’un sözlüğünün rastgele açılan bir sayfasında rastladığı “Dada” kelimesinin benimsenmesiyle (Şubat 1916) ortaya çıkan Dadaizm, şiddetli bir tepkiyle karşılaştı. Dada isminin kaynağı hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, bu kişiler tarafından yaratılan edebî akımın adı olarak Fransızca’da “tahta at oyuncağı” anlamına gelen “Dada”nın seçildiği kanaati vardır. Savaş sırasında İsviçre’de doğan ve 1919-1920 yıllarında Fransa’da en sıcak dönemini yaşayan bu anarşist akım, zihinleri ön yargılardan kurtarmak açısından olumlu yanları olmuş ve 1922’de durmuş, ardından yerini gerçeküstücülüğe bırakmıştır. . Bu anlamda Dadaizm iki tür sıfat gösterir:
a) kübizmin sürekliliği:
Dada ilk başta kulağa Kübizm’in bir varsayılanı gibi geldi. Tıpkı Kübizm gibi bir zamanlar maddeye karşı çıkmış, sadece öznenin dış görünüşünü anlatmakla kalmamış, aynı zamanda zihnin geometrisini de göstermeye çalışmıştır. Böylece sanatı nesnelerin yüzeyinden kurtarmak istedi. Dadaizm aniden bu görüşü terk etti ve sonra düşündü. Her şeye isyan etmeye başladı.
b) Dadaizm’de şüphe (= şüphe):
Şüphecilik, olumlu ya da olumsuz herhangi bir kesin yargıya varamayan, şüphe içinde kalmayı uygun bulan bir düşünme biçimidir. Dadaizm, etrafında dönen hiçbir şeyin gerçekliğine ve varlığına inanmıyordu. Romantizmin ötesine geçerek, aklın değersiz olduğunu savundu. 1. Dünya Savaşı sonrası hayatın anlamsızlığını, özellikle edebiyatçıların gösterişli çabalarını mizahla (=mizahla) bir kenara itti. Tüm edebi akımlara güldü. Edebi sanatı anlamadaki çeşitli konumları ve çabaları anlamsız buldu.
Zamanın bir bölümünde yaşanan psikolojik dengesizlik ve her şeye direnme çabası içinde olan ve etkileri Amerika’da bile görülen Dada çok uzun sürmemiş, hatta doğumundan altı yıl sonra etkisini kaybetmiştir. Yine de Dada, İsviçre, Fransa ve diğer ülkelerde yaptığı toplantılarda yarattığı tantana sayesinde alaycı da olsa tüm sanat dünyasının ilgisini çekmeyi başardı. Ama temelleri sağlam olmadığı için kısa sürede çöktü. Dada tiyatro alanında da uygulandı, ancak gerçeği inkar ettiği için çok az başarılı oldu.
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın